Allahımmm!!! Bu nasıl bir mevsim böyle? Dalga geçiyor hava resmen. Sabah montla çıkıyorum yinede üşüyorum, öğlen aniden bir yerlerden güneş çıkıyor ce eee!! Haydii çıkart montu, ter dök bir kaç saat. Ee vücudun da ısıya alışma süresi var, otomatik değil ki bu bünye, bildiğin manuel. Akşam olunca üşü, montu tekrar giy. Eve gel çıkart. Giy çıkart giy çıkart. Kollarım aşındı, vücuduma göre ince kaldı, böyle enteresan bir şey oldum. Ama yinede hastalıktan kurtulamadım. Sesim 70'lerin cızırtılı filmlerindeki erkek jönler gibi. 3 günde herkesi kendimden soğuttum. Tabi koltuk, battaniye, ilaçlar yüksek kurulunda uzun süre kalınca rejim de doğal olarak faili meçhul oldu. C vitamini diye 25 kg mandalina yedirdiler, her sabah aynaya baktığımda rengim daha da turuncuya çalıyor. Çorba ve bal ciğeri yumuşatır efsanesi vardır, eminim herkes karşılaşmıştır hayatının bir döneminde. Ben yeni tanıştım kendileriyle ve baya ısındık birbirimize, hemen kaynaştık. Bas balı çaylara, oh tatlı tatlı. Çorbanın terbiyesizi içilmiyor, un ile ıslah ediyoruz kendisini.
14 Aralık 2011 Çarşamba
3 Kasım 2011 Perşembe
BAYRAM İTİRAFI: KURABİYE CANAVARI BENİM MEMUR BEY!!!
Çocukluğumdan beri en korktuğum bayram kurban bayramı olmuştur. Misafir yolculuklarım, her an talihsiz bir görüntüyle karşılaşma korkusu ve stresi ile geçerdi. Ama en sevdiğim yanı pastalardı, çünkü ev sahibi teyzeler maharetlerini gösterecekleri bir platform olarak bayramı kullanırlardı. Caka satmak için bin bir çeşit tatlı yaparlardı. Yani muhtemelen tuzlu bir şeyler de yaparlardı ama algıda seçicilik işte ben sadece o tatlıları görürdüm. Hedefine kitlenmiş füzeler gibi kokuyu takip etmekle geçerdi koca 4 gün. Şimdi aldığım bilgiye göre hiç gelmeyeceğini sandığım o gün geldi ve bu sefer ev sahibi teyze olarak ben lanetlendim. Teyze, ben, bayram, misafir, hayırr olamazzzzz!!!! Yüklemi olmayan cümleler içerisinde debelenirken sevgilim imdadıma yetişti ve sadece arkadaşlarımızın geleceğini, hala çıtır bir sevgili olduğumu, teyze olmam için en az 30 senem olduğu gibi avutucu binlerce güzel şey söylerken dünyaya geri döndüm. Canımmm ya pek halden anlar.
2 Kasım 2011 Çarşamba
SON TOMBİK KUĞU'NUN MUTFAĞI GURURLA SUNAR
Tatsız tuzsuz rejim yemekleri yapan yerlerden gına geldi, güzel yemek benim anayasal hakkım olmalı. Bu yasa teklifimde yalnız kalınca kendimi mutfağa atıp (biraz doktorumdan da bilgi çaldım, itiraf ediyorum.) lezzetli yemekler hazırlamaya başladım. Tek gayem hafif olsun ama kesinlikle tadı yerinde olsundu. Bu noktaya nasıl mı geldim? Gittiğim her lokantada yeşillik kemirmekten olsa gerek bünyemdeki değişimler hızlanmıştı, farkındaydım ama görmezlikten gelmeye uğraşıyordum çünkü sevgili şeflerin hayal gücü tabaktaki yeşillik buketinden ileri gidemiyordu ve benim başka seçme şansım kalmıyordu ki geçen hafta kendimi Erenköy'de trenleri izlerken buldum. İşte o anda mutfak maceram başladı. Misafirlerden sevgilime hepimiz aynı lezzetli yemeği yiyebilmeliydik! Hepimiz birimiz birimiz hepimiz için fikrini artık hayat görüşüme monte etmeye çalışıyorum, başaracağım. Ben yağlı yemek yiyemiyorsam yapmayacağım ama yaptıklarımla da rezil rüsfa olup hanım kısmını üzerime güldürmeyeceğim. Ziraz loto tutturmuşlar gibi heyecanla ve zevkle üzerime saldırabilirler. Tepkiler şimdilik olumlu.
Yaptığım yemekler arasında kamu oyu yoklaması yaptım ve ilk 5'i oluşturdum. İşte ilk menü....
DOMATES SOSLU SÜLÜN IZGARA SEBZE SHOW
Malzemeler;
19 Ekim 2011 Çarşamba
RÜYAMDA REJİM LİSTELERİ TARAFINDAN KOVALANIYORDUM Kİ.....
Uzun zamandır yazamadım ama bunun kesinlikle miskinlikle alakası yok. Yani tam olarak yok. Son zamanlarda televizyonda ve kitaplarda; doktorların bir ay içerisinde verilmesi gereken maksimum 4 kg olduğu tezlerini inceledim ve doktorumunda aynı fikirde olmasıyla bir deneme yaptım. Şöyle ki; bir diet listesi yanında kısa yürüyüşlerden oluşan spor programı ile 10 gün geçirdim. Tabi bu liste tamamen bana göre hazırlanmış, kan değerleğim doğrultusunda düzenlenmiş bir listedir. Benden başka birine iyi gelir mi kimse bilemez. Sadece miktarlar ve sağlıklı yiyecekler konusunda fikir vermesi açısından paylaşacağım.
Gittiğim her doktor günde 3 lt su iç derdi ama yapamazdım. Onun yerine 3 lt kola içerek açığımı kapamaya çalışırdım. Belkide şu andaki doktorumu sevmem ve başarmamın sebebi mantıklı açıklamalar yaparak motivasyonumu sağlamasıdır. Bu nedenle günde 5 bardak su içip üzerine her fırsat bulduğumda yürüyorum. Taksiye binmek yerine yürümek hem bütçeme hem bünyeme iyi geliyor. Taksici amcalar pek bir kızacak bana ama kusura bakmasınlar artık devir ekonomi devri.
Ve beklenen an.. İşte o liste. Bundan ne zaman bahsetsem "kaç günde kaç kilo verdin?" sorusu soruluyor, biliyorum aklımıza ilk bu denklem ve çıkar opsiyonu geliyor. Sen yap görürsün diyeceğim ama yapma çünkü bu benim listem. Cüsseni kaldır, doktora git, tahlillerini tamamla, kendi listeni al. Bu da benimki;
KAHVALTI (08.00 - 09.00)
7 Ekim 2011 Cuma
BAŞLIĞI OLMAYAN KIRMIZI KIZDAN ÖNERİLER
Kilo vermenin önemini biliyorum ama vücudunda çatlaklar selülitler olan yüzünde sivilce ve lekeler olan bir 34 beden olmamak için baya zorlamam gerekiyordu bedenimi. Sonunda bazı rutinler oluşturdum kendime. Aslında baya işe yaradı, yani en azından bu bakımları her yaptığımda kendimi daha iyi ve enerjik hissettim. Sadece kendim için yapıyor olmak bile motivasyonumu arttırdı. Hiç bir zaman 34 beden olamayacağımı biliyorum ama bu kendime bakmamam için bir bahane olmadı. İşte bir kaç tüyo ;)
* Banyoda uzun saatler geçiririz. Biraz işe yarasın o zaman bu keyif. Vücudu kabak lifi ile keselemek hem dolaşımı hızlandırıyor hem de selüliti engelliyor diye okumuştum ve mümkün olduğunca bunu soğuk su ile uyguluyorum.
* Banyoda uzun saatler geçiririz. Biraz işe yarasın o zaman bu keyif. Vücudu kabak lifi ile keselemek hem dolaşımı hızlandırıyor hem de selüliti engelliyor diye okumuştum ve mümkün olduğunca bunu soğuk su ile uyguluyorum.
2 Ekim 2011 Pazar
TATLI TATLI YEMENİN ACI ACI GELEN SONU !
Kadınlar Kırkharamiler gibidir, tek farkla; Haramiler mağaralarda ganimet olarak altın, sikke falan saklarken biz üstümüze olmayan kıyafetleri saklarız. 1300'lü yıllarda popomuza cuk oturan 38 beden pantolonlarımızı aradan geçen onca sene ve artan kilo katsayımıza rağmen atamayız.
27 Eylül 2011 Salı
TOMBİK SOYAĞACIMIN GENİŞ GÖLGESİNDE ŞEKERLEME YEMEK
En son bu kadar kalabalık olduğumuzda sanırım hala üniversiteye gidiyordum. Anne, hala, teyze .. Ailemde ne kadar kadın varsa toplaştık. Belli bir süre geçmişten, kimliğini bilmediğim aile büyükleri ve küçüklerinden bahsettikte sonra bakınız sadece bahsettikten diyorum,sonra kadınsal mevzulara döndük. Eee o kadar kadın bir araya toplanınca bu rutini yaşamak kaçınılmaz oluyor. Ben o esnada ufaktan kaçmaya çabalayıp 'tuvalete gitmem lazım' falan gibi bahaneler yaratmaya uğraştım ama yemediler ve masaya zorla geri oturtuldum. Bizim ailenin kadınları biraz akıllı oluyorlar; konunun bana döneceğini ne kadar tahmin ediyorsam, onlar da benim sıvışmaya çalışacağımı o kadar iyi biliyorlardı. Kıl tüy muhabbetini geçtiğimiz 20 sene boyunca yaptığımız için yeni gündemimiz olan kilo sorununa yöneldik. Biz aileden tombiğiz, imza gibi bir şey bu. Bir soy ağacı yapmamız gerekirse bizim ağaç biraz etine dolgun olur, meyvelerin büyüklüklüğünde de dalları muhtemelen sarkık olurdu. Buna rağmen her buluşmada illa bir kurabiye, börek çaydan oluşan set menü masada olur. Sanki hepsi 34 bedenmiş, suyun bile kalorisinin hesabını yapmazmış gibi tıkınıp dururlar. Demlik demlik çay höpürdetirler, eee kurabiyeler kuru kuru gitmiyor onlar da haklı.
Durum böyle olunca genetik şişman olduğuma kadar verdim. Milletin geninde mavi göz, uzun bacak, çıkık popo olur benimkinde fazla kilo, gıdı, göbek. Bahtsızlığımın ortaçağlara dayandığına karar verip bizimkileri dinlemeye koyuldum. Baktım herkesin fazlalığı farklı olsa bile hissettikleri hatta söyledikleri kelimeler bire bir aynı.
'Ben gelinken belim aha şuncacıktı',
'Ben senin yaşındayken 36 beden pantalon giyerdim tey tey', 'Genç kızken beni manken sanıp sokakta fotoğraflarımı çekererdi'. Şişli'nin vakti zamanında dutluk olduğuna ne kadar inanamıyorsam bu söylenenlere de o kadar inanamıyorum. Kabahat benim değil ki, şu son durumu görünce evvelisi gözümde canlanmıyor, henüz o kadar sağlam bir hayalgücüne sahip değilim.
'Ben gelinken belim aha şuncacıktı',
'Ben senin yaşındayken 36 beden pantalon giyerdim tey tey', 'Genç kızken beni manken sanıp sokakta fotoğraflarımı çekererdi'. Şişli'nin vakti zamanında dutluk olduğuna ne kadar inanamıyorsam bu söylenenlere de o kadar inanamıyorum. Kabahat benim değil ki, şu son durumu görünce evvelisi gözümde canlanmıyor, henüz o kadar sağlam bir hayalgücüne sahip değilim.
21 Eylül 2011 Çarşamba
LÜLE LÜLE SAÇLARIM BEKLEDİ HEP AŞKLARIM
Her dışarı çıkmamda ufak bir facianın eşiğine geliyoruz. Yok ben banyoda çok kalıyormuşum, hep gecikiyormuşuz, onca saat ne yapabilirmiş bir insan? Bıdı bıdı bıdı. Tamam kabul ama asıl merak ettiğim; peki bir erkeğin bakımı ne kadar sürüyor? Belki 15, belki 20 dakika. Bir belgeselde izlemiştim; hipopotamlar da duş almak için aynı süreyi kullanıyorlarmış. Çimip çıkıyorlar ufacık gölete. Acaba hipopotam olma şansım var mı ya da erkek falan?
Kaş, ağda, saç, manikür, cilt bakımı, dip boyası,...vb. Hepsini topla, tüm gün kuafördesin. Üstelik hayatında bir kere falan değil, her ay rutin olarak (regl ile düz orantı,hesaplayın işte). Hatta bazılarımız abartıp bunu her hafta yapabiliyor. Bu kapasiteye sahip bir kaç arkadaşımda var hani. Bu kadarla kalsa iyi, erkekler bizim kuaförlerdeki kahve ve ikrama da takmış durumdalar. Para harcayalım diye hizmette sınır yokmuş, onlar berbere gidince yıka çık usulü çalışıyorlarmış (hipopotamlardan bahsetmiştim değil mi?). Anlatamıyorum işte, alakası yok. Tüm günümüz orada geçiyor, adamlar da bakıyorlar bizim gitmeye niyetimiz yok açlıktan düşüp ölürsek başlarına iş açılır diye kahve, çay, tost ikramı yapıyorlar. Yoksa kafe olarak hizmet vermek eminim onların da hoşuna gitmiyordur. Birinin seni daha da güzelleştirmek için kendini paralaması oldukça keyifli ama sonuç 'para'lama olunca kabak senin cüzdanın başına patlıyor, eh bir kahveyide çok görmeyin artık.
14 Eylül 2011 Çarşamba
SEVGİLİNİN GÖZÜNDEKİ YAVRU CEYLANDAN YAVRU PANDAYA TERFİ ETMEK
Kabul ediyorum dışarıda farklı mekanlarda farklı yemekler yemeyi seven, ev işi bilmeyen, kariyer ve entellektüel gelişime daha çok önem veren, alışverişe bayılan sıradışı bir eşim. Ama allahtan bizimki henüz sıradan evlilikler grubuna girmedi, böyle giderse hiç giremeyecek. Tamam sevgiliyken kelebek sayısı daha fazlaydı anlıyorum ama evlenince neden işleri değiştiriyoruz ki? Hem böylelikle aşık olduğun ilk 3 ayki zayıflama ivmeni hiç kaybetmemiş oluyorsun. Bence yine o gelmeden hazırlanıp süslenmeli kapıya çıkıp yeni keşfettiğiniz bir mekana gidilip güzel yemek ve içki eşliğinde cilveleşmelisin. Cilve burda karşılıklı yapılan bir aktivite olunca halk arasında 'çifte kumrular' olarak damglanıyorsun, varsın o da olsun.
11 Eylül 2011 Pazar
BANDIRA BANDIRA YEMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Bir elimde zeytinyağı bir elimde tereyağı, sanırım çıldırmanın eşiğinde yakaladım kendimi. Uzun süren bir bulanıklıktan sonra kendime geldim. Akşam yemeğe eşimin ailesi gelecekti ve ben hala balıketli olmanın getirdiği sorumluluk ile rejimime devam ediyordum, ediyorum. Kendi yiyeceklerimle insanların hayata karşı mutlu duruşlarını etkilememek için daha lezzetli bir şeyler yapmam gerekir diye düşünüp; soğuk meze, sıcak meze, ara sıcak, ana yemek ve öldürücü darbe olarak tatlı sıralamasını hazırladım. Evet yaptım bunu! Ne de olsa tek amacım karın doyurmak değil, göz doldurmakta fena olmaz hani.
Kendi ailem gelince problem yok, annem zaten doğuştan sağlık düşkünü ve 26 yıllık evlilik sonucu babam da bir yeşil sever oldu. Ama eşinin ailesi yemeğe geliyorsa işler biraz karışıyor ve 5 katı enerji harcıyorsun. O bardaklar bir kere dolu olsun lütfen, yavaş yavaş tadını çıkartarak için! Bu git-gel durumu tempolu yapılırsa spor yerine bile sayılabilir. Ama benim vücudum fazla akıllı bir yaratık halini aldı son zamanlarda, harcadıklarının yerini hemen doldurmak istiyor. Sanırım spora tepkisini bu eşkilde ifade ediyor.
Ayıptır söylemesi, pilavım çok güzel olur. Ohh, kepçe kepçe yiyebilir insan patlayana kadar. Ama sanırım görümcem benimle aynı fikirde değil. Ellerimle hazırladığım o caanım yemekleri yemek onun için ufak bir seramoni halini alıyor, kökenlerinin bir yerinde japon olma ihtimali geliyor aklıma, çatalda pirinçlerimi görüyorum baldo baldo, teker teker yutuyor. Tabi masanın karşı tarafından sonunda oturmayı başarmış ben kurdeşen döküyorum sıkıntı stresten. O piriçlerle her gözgöze geldiğimizde kaşıntım artıyor. Akşamları yemek yemezmiş normalde ama beni de kıramıyor. Canımmmm!
Etiketler:
aile,
anne,
çocuk,
diyet,
diyetisyen,
doktor,
fazla kilo,
rejim,
tombik,
yemek
10 Eylül 2011 Cumartesi
AH O YANAKLAR YAKTI BENİ !
Dün akşam bir kaza sonucu eski fotoğraflarımı buldum. Hem kendi fotoğraflarım hem de eşimin çocukluk fotoğrafları. İşte o anda kabus tekrar başladı. 'Yok buna bakma', 'Ayy çok çirkin çıkmışım hayatta göstermem', ve binlerce farklı bahane. Sonuç olarak büyük bir kısmını saklamayı başardım. Gördükleri de sadece bebeklik fotoğraflarıydı.
Kabul ediyorum, komik bir bebekmişim. Kocaman parlak yanaklar var ama göz yok, burun yok, dudak yok tabi o tombiklikte. Annem de sağolsun ne kadar fiyonk renk fırfır varsa giydirirmiş. Tam bir pasta görüntüsü. Bu durum teyzeler halalar için çok iştah kabartıcıydı. O dönemde boğumlarım şirin mi şirin, göbeğimdeki katlar şekarpare olarak nitelendiriliyordu. Tabi sonsuza kadar böyle devam etmedi. Bir anda kararlarını değiştirip size çok fena çalım atıyorlar. 'Bak bak hala çok sevimli değil mi yanaklarım?' diye kabul görmeye çalışıyorsun ama yemezler cicim, o yanakların süre limiti var. 15 olduğun gün süre doluyor ve artık şirin değil fazla oluyorlar. Her fazlalık gibi göze batıyorlar. Ee hani şirindim, sevimliydim, benim gibi çocuk yoktu? N'oldu? Ben söyliyeyim ne oldu; büyüdün, genç kız oldun ve artık çocuk şirinliliğin yok. Evet işte o şirinlikti boğumlarını yanaklarını lezzetli kılan. Şimdi acı biber, fazla kaçmış tuz oldular iyi mi.
Kabul ediyorum, komik bir bebekmişim. Kocaman parlak yanaklar var ama göz yok, burun yok, dudak yok tabi o tombiklikte. Annem de sağolsun ne kadar fiyonk renk fırfır varsa giydirirmiş. Tam bir pasta görüntüsü. Bu durum teyzeler halalar için çok iştah kabartıcıydı. O dönemde boğumlarım şirin mi şirin, göbeğimdeki katlar şekarpare olarak nitelendiriliyordu. Tabi sonsuza kadar böyle devam etmedi. Bir anda kararlarını değiştirip size çok fena çalım atıyorlar. 'Bak bak hala çok sevimli değil mi yanaklarım?' diye kabul görmeye çalışıyorsun ama yemezler cicim, o yanakların süre limiti var. 15 olduğun gün süre doluyor ve artık şirin değil fazla oluyorlar. Her fazlalık gibi göze batıyorlar. Ee hani şirindim, sevimliydim, benim gibi çocuk yoktu? N'oldu? Ben söyliyeyim ne oldu; büyüdün, genç kız oldun ve artık çocuk şirinliliğin yok. Evet işte o şirinlikti boğumlarını yanaklarını lezzetli kılan. Şimdi acı biber, fazla kaçmış tuz oldular iyi mi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)