Allahımmm!!! Bu nasıl bir mevsim böyle? Dalga geçiyor hava resmen. Sabah montla çıkıyorum yinede üşüyorum, öğlen aniden bir yerlerden güneş çıkıyor ce eee!! Haydii çıkart montu, ter dök bir kaç saat. Ee vücudun da ısıya alışma süresi var, otomatik değil ki bu bünye, bildiğin manuel. Akşam olunca üşü, montu tekrar giy. Eve gel çıkart. Giy çıkart giy çıkart. Kollarım aşındı, vücuduma göre ince kaldı, böyle enteresan bir şey oldum. Ama yinede hastalıktan kurtulamadım. Sesim 70'lerin cızırtılı filmlerindeki erkek jönler gibi. 3 günde herkesi kendimden soğuttum. Tabi koltuk, battaniye, ilaçlar yüksek kurulunda uzun süre kalınca rejim de doğal olarak faili meçhul oldu. C vitamini diye 25 kg mandalina yedirdiler, her sabah aynaya baktığımda rengim daha da turuncuya çalıyor. Çorba ve bal ciğeri yumuşatır efsanesi vardır, eminim herkes karşılaşmıştır hayatının bir döneminde. Ben yeni tanıştım kendileriyle ve baya ısındık birbirimize, hemen kaynaştık. Bas balı çaylara, oh tatlı tatlı. Çorbanın terbiyesizi içilmiyor, un ile ıslah ediyoruz kendisini.
Hasta olmak demek 'iyi beslenmek' miş! Besili dana gibi olacaktım annem duruma el koymasa. 'İlaçları aç karnına içme yeter. Rejimi unutma. Çarşamba doktorun var!!!". Ahaa!!!!! Suratıma tokat gibi çarptı bu cümle. Sarsıldım olduğum yerde, gitti geldi dünya bir anda. Sanırım, ellerini taşa vurup nasırlaştırarak atılan Osmanlı Tokatı'nın isim anası benim annem. Ben bir tutuş, bir tutuş. Bu hafta hiçbir şeye dikkat etmedim. "Öyle çok hastaydım ki şuurum kapandı" falan desem yırtarmıyım diye milyonlarca bahane kurguladım kafamda. Hatta randevumu iptal ettirmeyi bile düşündüm. Sonra baktım doktora gitme stresi olmasa, ben c vitamini depolarıma iyice gömüleceğim. Dedim "topla tası tarağı, doğru doktora!". Bilirim ben o iptal ettirilen randevuları. Ya o hafta hiç rejim aklına gelmemiştir, ya partiler doğumgünleri üst üste gelmiştir, ya misafirlerin vardır. Ama kesin bir şey vardır senin rejimle aranı açan. O yüzden bu sefer kaçmamaya karar verdim. Yoksa hergün birinin doğumgünü oluyor, nüfus planlaması yok ki ülkemizde.
Yani işin özüne gelirsem; şu anda bu yazıyı Nişantaşı'nda bir kafeden yazıyorum, yarım saat sonra doktorumun karşısında olacağım, stressten ne yapacağımı şaşırdım hatta şu anda ekranda harfleri değil mandalinalarımı görüyorum.
Bir saate kadar dönmezsem bildiğiniz bütün acil durum numaralarını arayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder