Niye bu kadar ara verdim, özrüm nedir , kabahatimden büyük
müdür, bu sefer ne enteresanlıkla açacağım başınıza? Bunların hepsinin cevabını
vermeye hazırım, vereceğim de söz. Şimdi işin ortasından dalayım ben,
önümüzdeki günlerde başını sonunu detaylı anlatacağım.
Yıllarca aynı masal.
Ver al kiloları ver al.
Arkadaşım bir
insanın kaç beden kot pantolonu olabilir. Kaç kişi yaşıyor bünyende; 8 mi, 9
mu? Bu kadar kıyafetin varken neden her gün neredeyse aynı şeyleri giyiyorsun? Hayatında
ki istikrarı bedeninde nasıl sağlayamazsın? Yo-yo dedikleri şey; tam olarak
benim ruh halimin bedenime yansıması ve sonucunda ortaya çıkan görüntü. Sağlayamıyorum
işte, yetilerim bozuk, hatalı kodlama, genetiğim sıkıntılı. Evet yaptım dukanı
ohh mis, yemedim yedirdim içmedim içirdim. Baya uğraştım. Kilo da verdim. Hatta
bahsettiğim o ilk zamanlarıma geri döneceğime kendimi oldukça inandırmıştım. İyi
de gidiyordum. Çevremdekileri etkiliyor onların da zayıflamasını sağlıyordum. Bildiğin
tarikatımsı bir hale gelmişti sağlıklı beslenme durumumuz. Proteine boğdum
kendimi ama işin sonunda yine fayda etmedi.
Sorun Dukan, Karatay, Atkins, İsveç,
o, bu değil ki; sorun bildiğin benim kafamın içinde, pes etmemi ya da
vazgeçmemi sağlayarak başa dönmeme sebep olan o mekanizmada.
Yedim arkadaş, itiraf etmem lazım hem de ne yemek ne
yemek, utanç tablosuydu masadaki o hallerim. Su bile yarayanlardan değilim ben.
Suyun içine bal atarsan yarar tabi Bıdığım. Ben gönüllü obezlerdendim. Cheesecake
yedim, küşleme yedim, ezogelin, dondurma, çilek, çikolata, noodle, imambayıldı,
perde pilavı, paçanga böreği hatta kahve zincirlerindeki tüm tatlılardan yedim.
Yemeden alınmaz zaten kilolar gerisin geri, bende ayıp olmasın dedim hepsinden
yedim. Ama sonuç? Geldik mayıs ayına, denize girmeye kalmış 2 ya da en fazla
2,5 ay.
Noldu tombikkkk, şiştin mii?
Şiştim valla hem de ne şişmek. Parmaklarım dolma gibi
oldu. Ama yaprak değil bildiğin biber dolması gibi. Selülit desen ohh gırla
birde üzerine yıllardır en sağlam yerimde, bacaklarda dalgalanmalar. Atlas okyanusuna
rakibiz. Ama nasıl oldu tüm bunlar bende anlamadım. Bir anda kaçıyor ipin ucu. Verirken
ki beden farkındalığın, alırken bir anda kayboluyor. Sanki şuurun gitmiş, orta
dünyaya göç etmişsin gibi bir anda vuruyor gerçek beynine. Tamam, anladım
arkadaş ilk 3 kiloyu bıraktığım ilk ay aldım ama geri kalan 10 kiloyu ne zaman
aldım. Vallahi hiç fark etmedim yahuuuu. Fark etmezsin tabi, bir elinde ekmek
diğer elinde kaşık, kafanda ‘akşama ne yesek?’ sorusu ile bırak kilo aydığını
dünya yansa fark etmezsin.
Doğrudur, kışın kendimizi uykuya alıp yiyenlerimiz var. Böyle
bir grup var gerçekten, şaka falan değil. Yemeğe gömülen, her stres anında bir
şeyler tıkınan, küstah mevzular karşısında susmak için ağzına ekmek sokuşturan
ve boş anında bir porsiyon tatlı düşleyerek gri günlerde enerji toplayan bir
insan tipinden bahsediyorum. Onlardan biri benim. Birden çoğu da siz olabilirsiniz.
Her sorunu bedenine bağlayan, bağladıkça başka sorunlar yaşayan, yaşadıkça
sorunlardan darılan küsen, kızan kendine asabiyet yapıp daha çok kilo alan
aldıkça…. O kadar kısır bir döngüdür ki o muhtemelen bir tek kendi derdinden
kendinin anladığını düşünür, haline yanar durursun. Tüm dünyanın sıkıntıları
tepene binmiştir ve maalesef yalnız kalmışsındır ayna karşısında. Ama işin aslı
öyle değil. Ne yalnızsın, ne anlaşılmazsın ne de bu durumu yaşayan bir tek sen
varsın. Kıçını kaldıracak şevki ve heyecanı yitirdiysen doğru yerdesin anacım. Zira
burası miskinler kulübüne döndü iyice. Yiyip uyusak birde arada uyanıp tekrar
yiyip ‘uyusak’çıların genel halidir bu, ki bende onlardan biriyim. Beklide bu
durumda bir tek ben kaldım =) Ne de olsa böyle düşünmek daha kolay.
Ta ki bahsedeceğim ana kadar. Bir şey indi kafama,
vazgeçtim savaşmaktan. Barış istediğime karar verdim. Barışın tek yolunun
farklı düşünmek, başka açılardan da bakabilmeyi öğrenmek olduğunu anladım
(politik bir mesaj içerir belki, nereye çekersen). İşte bu süreçle döndüm
bloğuma. Çünkü biliyorum kelebek etkisidir değişim. Kendinden başka birçok
insanı etkileyebilir ve evrene bir fayda sağlayabilirsin.
Henüz bu enteresan dönüşümün nasıl başladığından, nasıl
bıçağın kemiğe dayandığından bahsedip salya sümük klavyeyi bozmanıza izin vermeyeceğim,
sadece bu bir maraton değil, uzun atlama koşusu hiç değil. Bu bir dönüşüm ve
değişim. Sihirli değnek var ya hani, işte biraz o mevzu ama değnek senin
elinde. Heyecanlanma henüz görmüyorsun ama gördüğünde şaşıracağına iddiaya
varım. Yapmakta olduğum birbirinden farklı yöntemleri ve ipuçlarını
paylaşacağım. Bu benim de değişimim çünkü. Bir kişinin zincirden ayrılması tüm
döngüyü kırar. Olaya biraz uzaklaşarak bakmayı, sahiplenmeden başkasının sorunuymuşçasına
analiz etmeyi ve farklı düşüncelere açık olabilmeyi öğrenmeden değişmen
gerektiği kararını veremiyorsun. Sadece kalıplarla toplu bir değişim
yaşanamıyor; yemeği kes, sabahları yürüyüş yap, 2 lt su iç, kendini sev. Tamam,
cicim bir ara görürsem kendimi iletirim. Şu anda muhtemelen dinleniyordur
çünkü. Biliyorum ki işler böyle yürümüyor, yürüse bile alacağı mesafe sadece o
ilk pazartesi. Sıkılıyor, vazgeçiyor ve daha kötü sonuçlanacak bir döngü içine
düşüveriyorsun. Ama bu artık değişiyor.
Nasıl mı?
Birlikte!
Yalnız değilsin ve
değişen sadece sen olmayacaksın. Seninle birlikte bedenin, çevren, yaşadıkların
ve yaşadıklarına olan bakış açın da değişecek.
O zaman ne yapıyoruz?
Kemerleri sıkıca bağlıyoruz ve döne
döne değişmeye başlıyoruz.
Hazır mısın?
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder