.... Ve o gün yolumu kolaylaştıracak (daha
önce birçok farklı disiplinden gelen profesyonellerden aldığım fikirleri harmanladım)
bir değişimin startını verdim… (dırın dırın dırın dırın..) diye sonlandırmıştım yazımı. Bu arada neler olmuş olabileceğini düşünmek için bir parça pay bırakmak istemiştim sizlere.
İşte Vay Başımıza Gelenler Efenim;
Günde kendime en azından 5 dakika ayırıyorum. İç
ses: Bahane üretmeyelim sevgili kardeşim, mesaj yazmaya, işteki hanımlarla
sohbet etmeye, dizi izlemeye zamanın varsa kendine ayıracak en azından bu kadar
süren eminim vardır. Kaçma, yarat.
Mümkünse ışıkları kapatıp rahatsız edilmeyeceğim bir
yer kurguluyorum, sevdiğim (sözleri olmayan) bir müzik açıyorum. Çocukluğumu düşünüyorum.
Gülen, koşan, hoplayan zıplayan mutlu zamanlarımı hatırlıyorum. İlk kilo almaya
başladığım zamanlar nasıl üzüldüğümü düşünüyorum ufacıkken, ağlıyorum evet baya
hönkürerek sonra kahkaha atıyorum o tombiş yanaklarını görünce. Seviyorum o
çocuksu hallerini zamanın. Düşlemeye devam ediyorum; bir sahildeyim, istediğim
bedendeyim (hep hayalini kurmaya korktuğum şekildeyim) ve yanımda o küçük
halim, baya koşuyoruz birlikte, nefesim kesilmiyor, göbeğim sıkıştımıyor,
kollarım sallanmıyor. Deli gibi koşuyorum hayalimde. Sonra kalkıyorum ve
koşarak aynaya bakıyorum. Gülüyorum, gülümsüyorum ama içimden geldiği için. ‘seni
seviyorum kız’ diyorum. Güzel sözler söyleyerek gönlünü alıyorum uzun ya da
kısa kısa.
Hatta ilk günler özür bile diledim. ‘ beni affet, üzdüm seni, kırdım.
Ama herkes hata yapar. Barıştık değil mi?’ diye konuşuyorum onunla. Son zamanlar
işi abarttım iyice kolumu budumu öpüyorum aklıma geldikçe. Gaza getiriyorum
sabahları ‘Aferin sana, bak nasıl gitti o göbek, başarırsın sen, aslansın sen!’
Bırak deli sansın dünya seni, bırak tek kendini öpen
sen ol ( beni de sayarsan 2 kişiyiz, yani bence iyi bir rakam), bırak barışla
beraber huzur da gelsin ruhuna. İkinizin de suçu değil o göbek, basen, selülit,
vs. bazı şeyler ters gitti böyle oldu ama geçti o günler artık. BİTTİ! İnan ki
değişime sen bile inanmayacaksın.
Kendini sevmekle başlıyormuş her şey, barışınca
aslında daha az yemek istiyormuşsun.
Annem hep kızar köpürürdü bana ‘kendini sevsen böyle
yapmazsın’ diye. Baya bozulurdum aslında ama devam ederdim kavgaya. Yaşadığımız
sonsuz zayıflama deneyimlerimizden ve kendi özel üretimi uyguladığı baskılardan
daha önce bahsetmiştim. Şimdi anlıyorum ki bana kıyamıyordu, istediğim şeyleri
başarmamı ve mutlu olmamı istiyordu. (işte püf nokta) bende kendi kendimin
annesi gibi davranıyorum artık. Çok sevdiğimi hissettiriyorum, öpüyorum, güzel
sözler söylüyorum, aramızdaki bağ ne kadar kuvvetlenirse o kadar kısa zamanda
başaracağımı biliyorum.
NOT: Dünyaya haberinin ilk geldiği andan bu ana
kadar o bedenin içindeydin, değiştin dönüştün ama hep onunlaydın. Yol
arkadaşına iyi bak.
Örnek vermeyi pek severim pek tatlı olur; Geçen
akşam dondurmacının önünde durduk, içimde binbir konuşma, diyalog kol gezerken
eşimden bir ses ‘ben 4 top yiyeceğim; çikolata, f…’ gerisini duymadım. Sonra dedim
ki kendime ‘ bak dostum hava güzel, ortam nefis, süper bir an yaşıyorsun. Sen iki
top dondurmayı hak ettin, ödül bu ödül keyfini çıkart bebişimmmm’ yahu bir
lezzetli geldi o dondurma anlatamam. Ne pişmanlık ne de öfke yaşamadım aksine
enerjim arttı üzerine mini bir akşam yürüyüşü yaptım. Üstelik evde deli gibi
okunması gereken kitap beni beklerken. Bunları yaşamadığım için o dondurmanın
üstüne bir bardak su içtim ve dükkanı kapattım.
Bu anlattıklarımın hepsi artık şöyle hissetmemi sağladı;
kendime zarar vermemek, kötülük etmemek ve sağlıklı olabilmek için elimden
geleni yapıyorum, rejim değil işte bu ‘kendini sevmek’.
Anneeee!!! Okuyorsan
falan telefonda söylemedim ( Hala her sabah arayıp ‘tartıldın mı? Diye sormaya
devam ediyor. Tam 16 yıldır!) ama 3 kilo verdim ve bu 2. Haftamın son günü=)))
Biz iyi bir ekibiz.
İyi Haftasonları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder