Yeni yıl için yazı yazmak istemiştim. Amacım neşe dolu bir başlangıç için bir kaç detay, trend, alışverişliklerden bahsetmekti. Bu sabah bir AVM'ye gittim, insanlar delirmiş gibi alışveriş yapıyorlardı, sanki cüzdandaki para ve kredi kartı limitleri bir an önce kurtulunması gereken virüslerdi, "Aman al al, bende kalmasın, bak bunları da al, ohhh kurtuldum, ver poşetleri." diyaloglarının geçtiğini hayal etmeye başladığımda kendimi bir kafeye attım ve başladım internette araştırmaya; hangi site yılbaşı için ne yazmış, ne yapmış, kampanya vs durumları nedir. Tableti alaşağı etmemek için zor tuttum kendimi. Arkadaş, hani temiz bir sayfa açıyorduk, hani yenilenecektik, dilekler dileyecek hedefler koyacaktık, hani yüklerimizden kurtulacaktık? Tamam her şeyi geçtim, aile olmak birlikte olmak falandı esas önemli olan, mevzu ne zaman sadece para harcamaya geldi?
Hani diyelim "Yeni yılda sevdiklerimizi hatırlayamayalım mı" dedi biri, tabi hatırlamak güzel ama en son ne zaman kart atıldı Fransa'da ki kuzene, Denizli'de ki teyzeye Amerika'da ki üniversite kankana? Hatırlamak için illa deve yüküyle para verip hediye almak, onu da 6 taksite bölüp her ay ekstrede gördüğünde sevgiyle anmak mı lazım? Her ay hatırlamak için taksite değil, sağlam bir ajandaya ihtiyaç var zaten.
"Hadi anneme, babama, hiç olmazsa bozulmasın diye sevgilime hediye alayım" diyorsanız, bir kaç fikir önerisi için sevgili dostum Bengü'nün blog'unda çok güzel alternatifler sunulmuş. Hem de her bütçeye uygun bir şeyler var. Ben de doğrusu bir tek eşime ve kardeşlerime hediye aldım, kardeşlerim zaten ne zaman bir şey alsam mutlu oluyorlar, bizim öyle özel günleri bekleme gibi bir ritüelimiz yok ama istedikleri bir şeyler hep oluyor yani onlara yılbaşı fark etmiyor, eşime ise içerisine yazdığım güzel kartı okuması için bir paket hazırladım ( Evde boşuna arama, bulamayacağın yerlere sakladım=)).
http://benguilehayat.blogspot.com/
http://benguilehayat.blogspot.com/2013/12/ylbasnda-ne-hediye-alsam.html
Ben bu yeni yılda yapacaklarıma yılbaşı gecesi itibariyle 'start' vereceğim. Hep çok sevmişimdir yılbaşlarını, hep umutlu ve heyecanlı olmuşumdur. 01 Ocak sabahları yeni bir hayata uyanmış gibi olurum çünkü. Ancak bu senenin hayatımda yeri farklı olacak, biliyorum. Hiç yapmadığım kadar ilgilendim kendimle, dinlendim, radikal kararlar verdim, mevcut duruma baş kaldırdım, değiştirdim, şunu şunu sadece kendim için yapacağım dedim ve yaptım, ruhumu dinledim, kırgınlıklarımı anlattım, yaralarımı sardım ama önce kabul ettim, kendimi tanımak için fiziksel olmayan yolculuklara çıktım, çocukluğumu hatırladım, çocuk yanlarımı gösterdim, çocuk gibi heyecanlandım, istedim, inandım. Çocuk olmanın tadını çıkardım. Sonra kusurlarımı sevdim, kusursuzluğun doğada olmadığını görünce yaprakların gökyüzünün kuşların kusurlarını sevdim, güzellik orada saklıydı. Bana 'kaç kilo verdin?' diye soranlara 'Vermek istediğim 23kg var ama henüz vermedim' dediğimde dürüst olduğum için gurur duydum kendimle, bu sorunu yaşamamın da bir sebebi olduğunu bilerek inatla inanmaya devam ediyorum başaracağıma, bu deneyimin beni çok farklı yerlere taşıyacağını öğrendim çünkü, bir nedenim vardı.
Bu süreçte beni destekleyen sevgili Ayşe Burcu Eren Önen hocama teşekkür ederim, içimdeki çocukla, geçmişimle ve geleceğimle barışmamı sağladığı ve kendim olmanın o ihtişamını tattırdığı için. Ben yolu yarıladım tüm bunlar sayesinde, evet kilo olarak başındayım ama işin ortasındayım aslında çünkü artık saklanmıyorum, kendi kendime kaldığımda ağlamıyorum, en ufak başarısızlıkta kendimi suçlamıyorum, çok değerli bir varlık olduğuma, parçası olarak bir bütünde varlığımın fark yarattığına inanıyorum. Aynada kendime bakmamak için yüzümü çevirmiyorum artık, bir çocuk görüyorum karşımda, ufak kıvırcık saçlı kocaman kahve rengi gözlü minik burunlu, güvende hisseden ve çok sevilen. O kadar uzun zaman olmuştu ki kaybedeli, onu buldum işte, hayallerimi hatırlattı, o yüzden yolun yarısındayım ben, diğer yarısını da yürüyebilirim, biliyorum.
31 Aralık gecesi ve sonrası çok farklı olacak, çünkü ben farklılaştım. Nereden nereye geldim diye bakıyorum kendime ve yazdıklarım geliyor aklıma. Gözlerimi kapatıp nasıl biri olmak istiyorum aslında diye hayal ettiğimde ve sonrasında yazdığımda ki farklar.. Şimdi Ben ve Hayalimde ki Ben olarak.
Bunları yazarken gerçekten böyle hissediyordum. Aradan çok zaman geçmedi ama şimdi 'Yuhhh ne kadar acımasız davranmışım kendime, insan insana bunu yapar mı' diyorum, bakınca aradaki farkı anlıyorum, hayalimdeki ben aslında görmekten kaçındığım benmişim, biraz çaba ile mümkün olacak benmişim, hayal değil 'Hedef'miş aslında. Kendime puanlar verirken dürüsttüm, öyleydim, öyle hissediyordum, içten içe dokunsan un ufak olacak kumdan bir kale haline geliyordum, dışarıdan güçlü ve tam görünen.
Her şeyi tam birinin hayatına 4/10 vermesi normal mi?
Özgüven 3/10
Kendini Onaylama 5/10
Kendini takdir etme 4/10
Var olduğun hali beğenme 1/10
'Var olduğu hali' beğenmeyen, varlığını kabul edebilir mi? Varlığını kabul etmeyen 'Var' olabilir mi? Nasıl varlığını gösterecek işlere imza atar? Peki, var olmayan bir şeyi sevebilir mi insan?
O siyah diz altına inen kocaman hırka var ya, hani önünü üst üste koyarak kollarını birleştirdiğin, göbeğini kalçanı gizlediğini düşündüğün, gizleyerek yok saydığın. Bedeninin hepsini olmasa bile bir parçasını bile yok saymak, kabul etmemek, parçalamak... 'Keşke' ile başlayan ve 'Ama zaten ben ....' diye bitenler..
"Kocaman insanlar olduk ayol, neremizde kalsın çocuk yan!" diyen oluyor. O öyle senkronize büyüyen bir hadise değil ki. Siz hiç babanızı özlemediniz mi, ağabeyinizin canı istemese de yalvar yakar bir yerlere sürüklemediniz mi veya sevdiğinize 'Ben sana küstüm' demediniz mi? Hasta olduğunuzda annenizi aramadı mı gözleriniz? Anne babası içinde yaşayan herkes hala o çocuğa da sahiptir, farkında değildir o ayrı, zaten o çocuk bu ret edişe unutuluşa kırılıyor en çok. Ağabeyim yok ama deli özlerim babamı, yanımdaysa ama konuşmuyorsa bile özlerim, kulağımda çınlar 'Babişim' demesi. Eşimin babasını da özlerim, o evdeyken nasıl bir çocuk olduğunu düşler özlerim. Annemin yanında uyumayı, fincan tutan kırmızı ojeli parmaklarını, ayna karşısında makyaj yaparken onu izlemeyi, İstanbul kazan biz kepçe gezmeyi, babamın en sevdiği yemek olan fırında makarnayı yaparken ki gözlerindeki parıltıyı özlerim. Eşimin annesini özlerim çok, sesindeki tarihi yaşanmışlıkları ve ona bakışındaki güzelliği özlerim.
Benim içimde ki çocuğun sesi yüksek çıkıyor son 9-10 aydır , 'Neden yapamıyorum, neden başaramıyorum, niye benim başıma geliyor' diye güzdüz vakti kıyafetlerimin arasında hıçkıra hıçkıra ağlamaktan geldim bu günlere. Varlığım tam ve bütün, değerli ve güvendeyim, kendime inanıyorum diyebilmek için çok yol yürüdüm. Yürüdük aslında, içimdeki çocuk ve ben, ikimiz, hayallerimiz.
Yazmadım hediye alternatiflerini, içimdeki kırgınlıkları nasıl tamir ettiğimi paylaşmak istedim sizlerle, neden inanıyorum bu kadar bu yeni yıla onu anlatmak istedim, biliyorum bir yerlerde acı çekenler var 'Geçecek' demek için yazdım bu yazıyı. Başka bir şey olsun istiyorsanız hayatınızda, başka biri gibi davranın, kim olduğunuzu, gücünüzü hatırlayın. Adım atın bu yılbaşı gecesi, farklı olsun, güzel olsun.
Pazar günü şirin bir kese hediye aldım, bu sene gerçekleştireceğim hedefleri yazıp koyacağım içine, evin en görünen yerine asacağım, başaracağım o hedefleri ve o gün, başardığım gün keseyi açarken fotoğraflarımı paylaşacağım sizlerle. Bu yılbaşı gecesi herkes geriye doğru sayarken ben içimden, gönlümden dualar edeceğim, 'Başarmamız' için güç ve kuvvet dileyeceğim, gözümde umut yaşlarıyla.
Mutlu yıllar 'Son' Tombik Kuğularım...