12 Ağustos 2013 Pazartesi

SON TOMBİK KUĞU, BABA KUĞU ve PARFE



- Ne yazdın bakiim en son?
- Anne şuna bir son versek, ödev yapıyormuşum gibi bir havan var her gün aynı soru, yayınlanınca okursun sende.
- Başlığı söyle bari ya. Ben sana böyle mi yapıyorum.
- Senin bloğun yokta ondan, yoksa kesin daha fenasını yapardın. Tombik Kuğu ve Baba Kuğu'nun Maceraları
- Babanı mı yazdın?
- Kıskançlık yapmıcaksın heralde zira o kadar yazdım ki okuyucu benden iyi tanıyor seni.
- Yok hayır da insan babasına kuğu der mi, yuhh, hem senin babanın neresi kuğu. Hahaha
- Babam orda mı, onla konuşmak istiyorum, verebilir misin telefona,  aaaa tabi olsa böyle konuşmazdın, akşama anlatsam mı durumu acaba?
- Kütttt, dıt dıt dıt dıt dıt

Babalar ve kızları arasındaki aşk büyüktür. Bizde de durum farklı olmadığından annemin bana yaptıklarını anlatmaya blog vs yetmez ama o olmasa hayatım; tadı tuzu falan olmayan böyle meşeden bozma krakerler var ya işte ona dönerdi maazallah! Annem hayatımın gülen neşeli yanı, sürekli bir didişme ve sevişme halindeyiz, bizi görenler gülse mi gerilse mi karar veremez. Aslında anlatacağım konu bu değildi, tamamen abur-cubur yemeye nasıl başladığımı yazacaktım ama annemle gelişen diyalog beni buralara kadar sürükledi.






Abur-cubur yeme alışkanlığımın ne zaman başladığını ve hangi noktada önlenemediğini doğrusu hatırlamıyorum. Dünyaya geliş hikayem tombik ben ne yapayım? Annem bana hamileyken 32 kilo almış ("hiç tatlı sevmem ama sana hamileyken kazan kazan sütlaç yerdim o kadar aş ererdim" diyerek geleceğin sinyallerini verdiğimi her defasında anlatır, sonra o 32 kiloyu nasıl verdiğini de kimse bilmez zaten)  ama ben doğmuşum 3,200gram, kaldı mı geriye 29 kilocuk. Bebekken tombiklikten gözlerim gözükmezmiş "bu çocuk nasıl görüyor" diye endişelenirlermiş, Japonların gözü benimkinden iri sanki. Gel zaman git zaman bu tombiklik yapışıp kalmış üzerime, iştahlı çocuk sever anneler, bakması da kolaydır benim de maşallahım var tabi yedir mamaları çorbaları ohh çıtı çıkmasın çocuğun. Babam içinde pofuduk oyun arkadaşı, cumburla. Yedi düvele yayılmış şirinliğim (tombikliğim mi demem lazımdı bilemedim) yolda görenler durdurup severmiş. Bununla ilgili komik hikayeleri babam anlatmayı pek sever, sever de şimdiki durumdan bu kadar hoşnut mu onu bilemeyeceğim.

Aklım başıma geldiğinde ise tek hedefim şekerli olan bir şeyler almaktı, dedemden anneannemden aldığım tüm harçlıkları bakkalın kasasına gömmüşüm ne yazık, biriktirsem şu anda güneyde bir hamaktan yazıyordum bu satırları sizlere. Babam yurtdışına çıktığında dönmesini dört gözle beklerdim, bavuldan kesin battal boy üçgen çikolata çıkardı, evde de kızılca kıyamet. Ama her koşulda babam kazanırdı "ayda yılda bir keyfini çıkarsın çocuk, bırak" şaplata şaplata yerdim. Babaannem kusura bakmasın ama küçük kuzenime sakladığı tüm aburcuburları bulurdum ve hoppp gümmmm, ararken çok zorlanmazdım zira hep aynı yerlere koyardı. Ama bizim evin de kendine has bir dengesi vardı elbet; annem sağlık gurusu, babam haylazlık toleransçısı. Yıllarca menülerimiz hiç değişmedi akşamları; zeytinyağlı sebze yemeği, salata, yoğurt, bir dilim et ve 1 dilim kepekli ekmek (Buradan Sevgili Eşim' e sesleniyorum; Babam her akşam sebze yiyor mütemadiyen ve 40 yıldır gıkı çıkmadı adamın, yemeklerim konusunda daha kanaatkar davran bence:). Atıştırma veya kaçamak kabul edilmezdi ama ben dayanamazdım tatlıya, babam da bana o yüzden her dışarı çıktığımızda son durağımız kesin bir pastane olurdu. Hala yaz akşamları aldığımız o kağıt helva arası dondurmanın tadı damağımdadır. Sabah anneyle sahilde koş, akşam babayla caddede tatlı götür, doğal yaşam döngüsü gibi mazim. Olayın aileden gelen bir alışkanlıkla ilgisi yoktu aslında benim karakterim tatlısever'di ve ne yazık ki bünyem de yemek otoritesinden eksikti.

Ben büyümeye başladıkça babamın bu tatlı konusunda ki tutumu da değişti, artık bavuldan çikolata değil çanta, ayakkabı falan çıkmaya başladı. Benim içim her kilit sesinde pır pır ediyordu ama maalesef aradığımı bulamıyordum. Artık gezmeye çıktığımızda tatlıcıya değil balıkçıya, salata bar'a falan götürüyordu hatta alışverişte bir beden küçük elbiseler alıyordu. Artık kaçamak isteklerime annem değil babam karşı çıkıyordu ve ben nedense yasaklandıkça daha çok atıştırmak istiyordum. Hani bizim küçük sırrımızdı dondurmacı? Hani ayda yılda birdi, annem rahat bıraksındı beni? O zaman anladım ki tombik olmak sadece çocukken şirin bir şey, sonrasında tüm sülale sanki yardım lazımmışçasına seferber oluyor. Çünkü genelde çocukken herkes tombik oluyor, okul koşturma oyunlar başlayıp bir de boy atınca hoppp normal bir ergene dönüşüyorsun. Ama bende o değişim hiç yaşanmadı, boyum kimsenin tahmin etmediği kadar çok arttı ama kilo da aynı tahminlerin ilerisinde kaldı. Bir gün hiç unutmam (acısı geçmemiş hala, kıyamam) restorandayız balıkları yedik sağlıklı sağlıklı, Mustafa Abi geldi yanımıza "parfe yaptiriyim mi sana?" alllahhh nasıl sevindim anlatamam, 13 yaşındayım tatlıya seviniyorum tabi ki hala, babam durdu ve bombayı patlattı "Yarın doktor kontrolün var bak tartı falan..". Hastalıktan değil annemmm sevdiğimden yiyorum ben tatlıyı, telaş yapmayın, benim doktora değil iki çatal parfeye ihtiyacım var, sen çek tatlıyı Mustafa Abi torpillisinden! diyemiyorsun tabi.


Büyüyünce geçmedi  bu izler, ufak ufak kaldı. Dedim ya post-it yapıyorum okumasam bile kağıdın ucunu gördüğüm an üzerinde neler yazdığını hatırlıyorum diye. İşte ben de şimdi ne zaman parfe görsem bunu hatırlıyorum ama hayatımda ilk defa gülümsemeyi öğrendim yaşadıklarıma. Pozitif yanlarına bakıyorum olayların ve aslında aileme sonuna kadar hak veriyorum, onların yerinde olsam sanırım ben de aynısını yapardım. O yüzden 13 yaş aklımla verdiğim gibi "söz bu sefer annem için zayıflıcam, babamın yaptığına kızdım inceciiiik olucam, sınıftaki çocuk 'şişman' dedi bana görücek o gününü rezil ediiicem onu" sözler vermiyorum, kimse için bir şey yapmaya zorlamıyorum kendimi. Bu sefer sadece kendim için bir yolculuğa çıktım, değişmek ve dönüşmek için, kendime iyilikler güzellikler yapmak için. Yolda yürümek kolay mı? Yok vallahi acayip zor ama imkansız değil, hala içimdeki o hınzır çocuk duruyor olduğu gibi ama artık lafımı geçirebiliyorum, onunla daha da güçlü olabiliyorum. Ve hala bazı şeylere şaşırabiliyorum...

Yaşım 13 olarak kalmayınca hayatımda da bazı değişiklikler olmuyor değil mesela son zamanlarda çevremdeki bir çok kişinin çocuğu olmaya başladı, artık insanlar 20'lerinin ortasında tatlı haberi veriyorlar, hepsi bir bilinçli bir bilinçli, otursalar kitap yazarlar o derece. Hamileyken dengeli beslenip 8 kilo alanlar, tatlı yerine süt ve kuru kayısı yiyenler ve daha bir çoğu."Hamileyken laf edemez kimse, bence ye ne bulursan, kazandibi, cheesecake, helva falan ohhhh gel keyfim gel, bir daha ne zaman olacak böyle bir rahatlık." diye akıl veriyorum güya "Aaa olur mu öyle şey sonra nasıl vericem ben doğum kilolarını, hem böyle daha sağlıklı, spor falan da yapıyorum her gün" Yok artık!!!! 

Güzel güzel anlatıyorlar; çocuğu 5 yaşına gelmiş daha çikolata yememiş, 3 yaşında dondurmanın tadını bilmiyor, 7 yaşında fastfood'a elini sürmemiş, ee benim suçum neydi o zaman? 7 yaşındayken M'dan kendim sipariş veriyordum ben "miykşeyk ve pattes büyük boy olsun nütfenn", bir de şimdiki çocuklar bir başka diyorlar. Mevzu şimdiki çocuklarda değil ki, benim yaşadığım travmaları yaşayıp sütten ağzı yanan ebeveynlerde. Gerçi hakkını yememek lazım annem de çok uğraştı sebzesever olmam için ama benim gönlüm geniş, tüm yemekleri seven biri oldum büyüyünce, neye niyet neye kısmet.


Sevgiler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder