Umutsuzluk konusunda insanoğlundan daha yetenekli kaç
canlı vardır bilemiyorum, bu konuda araştırma yapılıp sayısal bir veri elde
edileceğini de pek düşünmüyorum. Kendini beğenmeyen, tüm derdi yine kendisiyle
olan da muhtemelen yine o insanoğludur.
Aynaya her baktığında beğenmiyorsan kendini, her sorunun
suçlusu olarak kendini işaret ediyorsan Uncle Sam misali, bir kusur arıyorsan
veya hiç kusurun olmasın diye günün saatlerini harcıyorsan muhtemelen paranı da
ve mutsuzluk ortalaman yüzde yirmilerin üzerindeyse dur bir dakika düşün bence.
Tuna Hocam ile bu şekilde tanıştım, aslında tam bu
şekilde de değil biraz tesadüf (tesadüflerin olmadığına kendisi ile tanışınca
ikna oldum) ve biraz kulun çağırmasıyla yetişen hızır olayı. Kendimi tüm
yukarıda saydıklarımın arasında debelenirken ve aslında çıkmaya çalışırken
gördüğümde dedim ki ‘dostum acilen çözüm bulmalısın yoksa bu işin ucu ışık
değil’.
Aynı günlerde sevgili dostum Z. ile buluştum. Birbirimize
çok vakit ayıramamıştık bir süredir ve nasıl olduysa o gün için tüm planlarımız
tuttu, buluştuk. Ortaya koca pizza istedik, şaraplar vs derken biz yine aynı ‘biz’
olmuştuk, özlemiştikte böyle olmayı. Daha önceleri de bahsetmişti bana Tuna Tüner
ve çalışmalarından ama bu sefer sanırım beni bir şeyler çekti anlattıklarında
ve dahası kafamı kaldırınca bir de ne göreyim aha!! o eski canlı, gözleri
gülen, enerjik ve mutlu dostum geri gelmişti, üstündeki gri bulut yoktu artık.
Ay ben bir mutlu ol, duygulan falan biraz sarsıldım. Ne de olsa biz evlerinden
uzakta iki yavru kuş olarak tanışmıştık ve öyle kurulmuştu bu mükemmel bağ.
Canım dostum iyi ki varsın, Seni seviyorum. ‘Ne yapıyorsan, ben de yapıcam’
dedim ve başladık kaynatmaya, biz o kadar kaynatmışız ki akşam olmuş hava
kararmış millet akşam menüsüne geçmiş o ooo.
Ertesi gün Z.’den aldım numarasını aradım ve böylece yolculuğum
başladı. Ön görüşmemizi hatırlıyorum, ben beklerken bir geril bir geril
anlatacağım her şeyi unuttum, neyse ki huyumu biliyorum da yazmıştım önceden
madde madde. Baya bildiğin korkuyordum ilk gittiğimde, yaşam koçu, danışmanlık
kafamda ne sorular ne sorular. Kimle karşılaşacaktım acaba? Nasıl anlatacaktım
derdimi? Soru işareti çarpı bi milyon. Ve
tek başıma gidemedim tabii ki, tahmin edin? Evettt Anne kuş ta benimleydi,
Valla yavrusunu gagasıyla besleyen serçe halini aldı en sonunda, peşimden
sürükleyip duruyorum kadını. Neyse ki hayatımda karşılaştığım insanlar
konusunda pek şanslı bir kuğuyum, karşıma güler yüzlü ve dost biri çıktı.
O ilk cümlemi hatırlıyorum ‘Benim bir sorunum var,
kendimi bazı konularda geliştirmek değiştirmek istiyorum ve bir şekilde
tesadüfen arkadaşımdan sizin numaranızı aldım, buradayım’ dedim. Anlattım derdimi
‘İçimde biri var böyle incecik, koşuyor zıplıyor mutlu ve heyecanlı ama ben
aynada onu göremiyorum, bu ben değilim ve bunu her gördüğümde inanılmaz öfkeleniyorum,
herkesi kırıyorum aslında kendimi kıramadığım için yapıyorum bunu, çünkü derdim
kendimle. İşlerimi bitiremiyorum, pes ediyorum ve hiç gücüm yok, bu ben değilim
böyle biri değilim, Tekrar kahkaha atmak istiyorum’ Muhtemelen ağladım, çok zor
tuttum kendimi dayanamadım, ufaktan sulandı gözler vs ama karşımda hiç yabancı
biri yoktu, sanki olan her şeyi biliyordu ve anlıyordu beni. O gün 20dk süren
ön-görüşmeden çıktığımda aklımda tek bir şey vardı ‘Hayatımda ilk defa ‘bana
yardım edin’ demiştim ve biliyordum ki doğru kişiye demiştim, o doru kişi beni diğer
doğru kişiye yönlendirmişti ve tüm bu süreç sadece bir tesadüf olamazdı’.
Her şey ilişkilerini düzeltmekle başlıyordu, tüm renkleri
kabul etmekle ve barışıp affetmekle. Anne, baba, çocuk, çalışan,vb tüm
ilişkilerinde seni bugün ‘bu’ yapanlar vardı. Çalışmalarımız hızla devam etti,
ben neden kilo alıyordum? Neyi savunuyordu vücudum? Çocukluğumdan neler
taşımıştım bugüne? İlişkilerim ve rollerim olması gerektiği gibi miydi? Neden her
seferinde kilo verip daha fazla alıyordum veya dikkat ettiğim halde hiç kilo
veremiyordum, neden yapıyordum bunu kendime? Ve bu neden benim için bir
sorundu?
Hala devam ediyoruz çalışmalarımıza, koşarak gidiyorum, daha
çok şey öğreneyim istiyorum; ben o gösterideki tek tombik kuğuydum, kendinden öç
alır gibi değil sadece sevdiği hem de çok sevdiği için çikolataları hüpleten çocuktum,
kahkahalarla kartopu oynayan, sevdikleri tarafından çok sevilen, bazen üzülen
ama çokça muzır bakan, kendini balık sanan, denizden çıkmayan o çocuktum, hepsi
bendim. Anlatmıştım ya daha önce, kendime 5 dakika ayırıyorum ve sessizce onu
düşünüyorum diye işte bu egzersiz yapılan çalışmalardan birinin ödeviydi. (Biraz
ihmal ettim ama dün yine başladım.)
Önce nasıl oldu bilmiyorum kendimle
barıştım, her sabah aynada gördüğümden memnun olmuyorum beklide ama ilk defa ‘baya
çirkinim bugün’ demek yerine ‘rüyamdan mı huzursuz oldum acaba? Rahat mı
yatamadım? Neyse canım, öğlene kadar toplarım kendimi. Cansın balsın’ diyorum ve
gülümseyerek başlıyorum yeni günün hayatına. Post-it’lerimi tazeliyorum uçları
yırtılınca. Komik tesadüfler oluyor hayatımda, ‘ya keşke şimdi şu olsa’ diyorum
hoppp o oluyor (bu genelde yemeklik falan bişeyler oluyor ama şimdilik konumuz
bu, benim kabahatim yok=)), hayal ediyorum ve muhtemelen ona yakın bir şeyler
gerçekleşiyor hayatımda. Şanslı olduğumu her hatırladıkça şansım yaver gidiyor.
Artık alışverişe çıktığımda gerilmiyorum, sonrasında muhtemelen eşime olmadık
sebeplerle sataşmıyorum, ‘Yuh be kardeşim bu 42 bedense, 38 bedeni büyüteçle mi
gösteriyorsunuz’ diyip o mağazadan hızla uzaklaşıyorum, standart kabahatli olarak kendimi görme sevdamdan vazgeçmiş bulunuyorum. Kendimin annesi gibi
iyi davranıyorum işte, zarar vermiyorum, canını acıtmıyorum.
Meğer ne çok üzmüşüm , küstürmüşüm onu ama ben kendimi de
affettim, yapmıyorum artık. Bu yola kilo vermek için çıkmıştım evet, çok sorun
ediyordum bunu (herkes gibi) ama şimdi hayatımda ki her şeyi düzeltiyorum,
pembeye boyuyorum, beyaz çokça (Egzersizimde bu rengi kullanmıştım Hocam,
kusura bakmayın sizin odayı pespembe yaptım böyle, baya pamuk şeker gibi bişi
oldu) ve barışıyorum tek tek. Canım sevgilim sakinleştiğimi söylüyor (ilk
başlarda mevzuya mesafeli olan adam artık her seferinde ‘ne yaptınız, ne
önerdi?’ diye soruyor, gizli gizli kendinde mi uyguluyor ne) eski güler yüzlü halime
dönmüşüm, huzurlu eğlenceli yanım geri gelmiş. Elbette bazen asabiye bağlıyorum
(benim imzam o), bıkbıklanıyorum, kaşlar üçgen oluyor ama 3dk, sonra
dayanamayıp gülüyorum, gülüyorum, gülüyorum.
Şanslıyım derken eşim de bunun
kocaman bir parçası. ‘Beni kahve içmeye götüreceğini duydum’ diye randevu
ayarlıyorum, çok yorgunsak belirlediğimiz saatte mutfak masasında buluşup içiyoruz
kahveyi, yaşıyorum yani ama öylesine değil, dolu dolu, farkına vararak.
Yaşadıklarımı, duyduklarımı, bildiğim iyi ne varsa yazıyorum, size de yazıyorum,
paylaşıyorum, iyilik güzellik dileklerimi yolluyorum biliyorum ki bu böyle
kartopu gibi bir şey, büyüyecek gün geçtikçe kocaman olacak ve ben kartopu
oynamayı çoook seven o tombik kuğuyum. Hepsi bu!
Not: Söyleşi sözüm hala geçerli, en yakın zamanda onu da
gerçekleştirip yazacağım ama önce neler olmuş neler gelmiş başıma onları
anlatmak istedim, kahvem de bitti bi koşu tazeleyip geliyorum. Beni bekleyin.
Sevgiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder