Uzun araştırmalara gireceğimi biliyordum ama girince çıkamayacağımı, o derin sularda dereye düşmüş dal gibi (biraz kalınca bir dal) sürükleneceğim konusunda hiç bir fikrim yoktu.
Bu abiye olayı ne menem bir şeymiş arkadaş, adeta iğne ile kuyu kazıyorum; modeli bulmak dert, bulduğun modelin bedenine uygun olması dert, hadi o da oldu fiyatının makul olması ayrı dert.
Dertler derya olmuşken bünyemde, televizyon kanallarında 40 yaşına gelmiş sıfır beden hanım ablalarımın caka sata sata 'kilo vermeniz lazım, şıklık bütünseldir' gibi cümlelerini duyduğumda yaşadığım atakları anlatmama gerek yok sanırım. Hayır kilolu bayanların şık olmayacağını böyle halka açık bir ekranda söylerlerken acaba tarihteki hatunların beden ölçüleri ile ilgili bir fikirleri var mı? Hiç rönesans dönemi tablosu görmüşler mi? Böyle etli butlu, göbeği kat kat, ay yüzlü kadınların makbul olduğu dönemler, zayıflara hasta muamelesi yapılan çağlar.
Ne zaman değişti bu dünya, güzellik algısı çağa ayak mı uydurdu? Öyleyse ben bu çağda yaşamak istemiyorum. Acaba zaman makinesi icadı fikrime hız mı versem? Kendimi o çağa ait hissediyorum adeta, gelsin üzümler şaraplar kuzu kollar.
Tam bunların üzerine kağıdı kalemi elime almışken, benim makinenin hazirana yetişmeyeceğini düşünerek geçtim bilgisayar başına.
Yeni trend, sezon, hip kesimler derken bir kaç model gözüme çarptı. Baya emek harcanmış, üzerinde düşünülmüş, 'özel' tasarımlarla karşılaştım. Sen bir heyecanlan bir heyecanlan. İşte heyecanın doruklarında 2012 abiyeleri...
Oldum olası Zuhair Murad tasarımlarını çok beğenirim ancak bu astar üzerine işleme efekti verilmiş gece elbiselerini görünce vurulduğumu söylemem gerekli. Özellikle kalp yaka kesimi ve vücudu balık formunda vurgulaması romantizm rüzgarları esen düğünlerin konseptini alkışlarla destekleyecek nitelikte. Siyah asildir efendim matem rengi değildir diyerek buradan sevgili anneme kucak dolusu sevgilerimi iletiyorum. Göbeğimi saklama amacında değilim, tek derdim asalet!!
Zuhair Murad denilince aklıma ister istemez Elie Saab geldi, içimden 'yapma kızım etme kızım, üzülürsün daha sonraları' dediysemde dayanamadım ve couture koleksiyonuna baktım. Bakmaz olaydım, o kırmızı elbisenin uçuş uçuş salınması, yunan kol drapelerinin sırttaki birleşimleri ama hepsinden önemlisi o kırmızının tonu!! O esnada kendimi elbisenin içinde hayal ettim, sonra vazgeçtim. Hemen açtım gözlerimi.
Anvelop kilolu bayanlara yakışmaz denir ama sanırım bu şampanya rengi elbise söz konusu olunca bütün tabuları yıkma şansım olabilir. Taş, incik boncuk pek sevmem ama bu elbise için başka bir kategori açılmalı, eminim o kategori benim favorim olur.
Ama asıl heyecanı sona sakladım... Bir türk modacı.. Dilek Hanif! Siyah asaletin rengi demişken kendi içimde inanmam gerekiyordu bu lafa, yoksa bir yerlerde pasta börek çörek bulmak için 'evdeki fare' oyunuma devam edecektim. O esnada bu şahane elbiseleri gördüm. Siyah, asil, zarif ve oldukça dişi. Kupundan mıdır, dikişinden midir, kumaş ve el işçiliğinden midir yoksa Dilek Hanif'in kendi zerafetini tasarımlarına aktarmasından mıdır bilemiyorum ama son bir haftadır yaptığım araştırmalarda gönlüme taht kuran bu iki kıyafettir efendim.
Henüz araştırmalarım bitmedi elbette. Daha çoook uzun bir yol var önümde. Özellikle ara sokaklardaki butikler konusunda son derece meraklanmış durumdayım. Yakında yeni inceleme ve denemelerle karşınızda olmak dileği ile.
NOT: Spor salonlarını hiç sevmem, özgür ruhumu o dört duvar arasındaki makine seslerine teslim ediyormuşum gibi gelir, özellikle inceceik bayanların doldurması da başka bir etken olabilir tabi. Ancak sevgili eşimin birlikte spor yapmak konusundaki yoğun ısrarları, annemin baskıları ve hatta tehditleri, abiyelerin standart dışı bedenlerinin kabusum olmaya başlaması sonucunda dayanamadım ve 3 hafta önce her şeyi göze alıp spor salonunun yolunu tuttum. Haftada 3 günümü ayırmak biraz hayati dengelerimi alt-üst etsede son günlerde fark ettim ki; kendimi daha dinç ve enerjik hissediyorum. Üstelik cildimde olağan dışı bir ışıltı var. Bir de biraz göbeğim mi küçüldü ne?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder