14 Şubat 2014 Cuma

Anne ve Babam'a Açık Mektubumdur. (14 ŞUBAT Kuğusu)





Özellikle Amerika'da görkemli törenlerle kutlanan Sevgililer Günü 14 Şubat'ı her ne kadar bizde de aynı dozda yapılmaya çalışılsa da aynı etkiyi bir türlü yaratmıyor. Biz daha duygusal bir toplumuz; sadece sevgilimiz değil, yedi sülale hısım akraba dost herkes gönlümüze düştüğü, düşmeyenlerin küstüğü, bayram ziyaretine döndüğü için maliyet altından kalkılamayacak noktaya geliyor.

Aslında yılbaşı ile araları bu kadar yakın olmasa bir şansı olabilirdi ama Aralık-Ocak bütçesi dibe vurunca Şubat'ın bahtına can çekişmek kalıyor. Hele bir de çoluk çombalak varsa durum daha fena. Sömestre tatilinde cüzdanın ruhuna uğurlar olsun. 14 Şubat'a kimsenin takati kalmıyor tabi. Başarabilenlere bravo. Sevdiğiniz küçük jestlerle mutlu oluyorsa siz de onun mutlu olması için elinizden geleni yapıyorsanız, Bugün! baya baya hakkınız efenim. Kutlu mutlu olsun tüm kırmızı kalplere.

Özel gün sever olarak ben de eksik kalmayacağım elbette, 14 Şubat'ın hakkını vereceğim, sevdiceğimi hatırlayacağım minik sürprizlerle. Ama asıl 2014'ün Sevgililer Gününü, yani benim hayatımda yaşanacak olan o günü Anneme ve Babama armağan etmek istiyorum. İlk defa açık mektup yazarak, ilk defa isim vererek Blog'da. Benim bünyem için biraz duygusal bir yazı olacak şimdiden hatam olursa affola.

Büyüdükçe anlarmış insan değer nedir.. Annem boşuna dememiş yıllarca 'Büyüyünce anlarsın!' diye. Anlamak ne kelime yüreğim titriyor her gün aldıkça yeni yaşım.
Benim kahramanlarım meleklerim onlar. 

Eminim bu postu yayınladıktan kısa bir süre sonra okuyacaklar hatta ilk okuyan diğerine seslenecek 'Koş koş bak ne yazmış!' diye. Gözümde canlanıyor halleri, içim rahat rahat yazıyorum bu yüzden, onlar benim rüya takımım =).

Annem, Babam; sizler benim kurtarıcılarım, gururum, görünmez şatomun Kral ve Kraliçesi, düşlerimin savaşçıları, omzumdaki el, kalbimin atışındaki ritm..  Sizler benim yol arkadaşım, en derin zaafım.

Ne şanslıyım, ne kutsal bir hediye bu. Ne söylesem nasıl tarif etsem eksik ve az. Başım dik, yüzümde kocaman bir gülümseme adınız her geçtiğinde. Sizin evladınız olmak, işte o çok başka bir duygu. Her geceyi aydınlatır, her ışığı yukarılara taşırsınız, söylemesem de bilirsiniz kalbimden geçenleri, istemeden derman koşarsınız yanıma. Canım acısa en çok siz üzüleceksiniz diye korkarım, bir de başaramamaktan. 

Dünyanın en güvenli yeridir o koltuk, kıvrılıp kucağınıza gülmek en çok, tüm çocuklarınızın sesi... Gürültülüdür bizim evimiz, kalabalık ve mutlu. En büyük hazine saklıdır orada. Gören bilir çok öperiz, çok sarılırız birbirimize, isimlerimiz vardır her birimizin, sevdiğimizi söyleriz sık sık sık. Sevmeyi öğrettiniz bana, sevince affetmeyi, sevince inanmayı. Sade'ce sevmeyi...

Umarım ben de gelecekteki çocuklarıma bu duyguları hissettirebilecek kadar büyük bir kalbe sahibimdir. Umarım ben de onların en büyük kalesi olacak kadar güçlüyümdür.

Teşekkür ederim Her Şey için!

Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun
Sonsuzlukta

No.1 Kızınız =)





12 Şubat 2014 Çarşamba

GÜNÜN DETAYI No.10 İLHAM PERİSİ

Kitaplar, meyveler ve yeni denemelerle dolu bir haftasonunun ardından...

Mutfak tezgahında sağlıklı atıştırmalar bulunmalı, her şekilde o mutfağa günde iki kere aç giriliyor en azından birini frenlese kardır bize.

Makarna yemekte sorun yok ancak özellikle kilo vermek isteniyorsa bol domatesli veya sebzeli olmasında, 8-9 dakikadan daha fazla pişirilmemesinde, yanında bol salata ile yenmesinde, porsiyonun küçük tutulmasında fayda var.

Nar bir mucize, mistik bir meyvedir. Faydalarının yanı sıra bana verdiği enerjisinden ötürü azimle ayıklarım, bir haftalık nar stoğumu doldururum sonra strese girmem.

Küçük Kara Balık, Neden  Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?, Rüya İnşa İtiraz ve Entelektüelin Kutsal Kitabı(üçüncü haftasında bitirdim bunu, aslında her gün bir sayfa okumam gerekliydi ama ben bir sene sabredecek kadar mülayim bir canlı değilim) bu hafta bitip kütüphanedeki yerini alan şanslı talihlilerim oldu. Yeni kitabım Sherlock ve Puslu Kıtalar Atlası yeni hafta hedefim olarak başucumda bulunuyorlar. Okumak, yazmak, yaratıcılığını kullanmak kadar insanı kendine getiren başka bir şey yok sanırım gerçi sevdiceğim kitaba başladığımda dünya ile ilişkimin kesildiğini iddia ediyor ama farkında değil ki ben o esnada başka başka dünyalarda yolculuğa çıkmış oluyorum.

Sevgiler

10 Şubat 2014 Pazartesi

GÜNÜN DETAYI No.09 PRATİK HİNDİ YAPIM TEKNİKLERİ

Akşama yemeğe misafirimiz var: Hindi. Kuğugiller familyasından olmaması nedeniyle içimiz rahat. Kolay ve hafif bir tarif isterseniz işte devamı...

Evde ne kadar sebze vs varsa küp küp doğruyoruz, ben brokoli karnabahar ve hatta taze zencefille chili bile bulup koydum. Sonra mümkünse tavuğun içinden çıkan değilde evde bulunan baharatlarla sebzeleri fırın torbasına koyuyoruz. Çok az zeytin yağı ekleyip poşeti karıştırıyoruz, baharat her yere yayılsın. Fotoğraflar kronolojik sırayladır, ilham alabilirsiniz. Ben özellikle caju baharat karışımını içinde salata baharat karışımını kullandım ve birazcık muskat rende ile zerdeçalla sihir kattım. Sonra julyen veya fileto doğranmış hindileri poşete koyut tekrar biraz sallayıp çalkalayıp sosu yediriyoruz. 

Poşetin ağzını sıkıca bağlayıp üzerine bir iki delik açtıktan sonra pişirme kağıdı serili tepsiye yerleştiriyoruz (bazen sulu olabiliyor karışım, çıkartırken tepsiyi de kirletmesin). Isınmış fırında 180-200 derece pişiyor bu poşette yemek. Suyunun büyük bir kısmını çekince çıkartıp yanında kırmızı lahana salatasıyla servis yapabilirsiniz. 

Şu kadarını söyleyeyim yaptığım yemekler arasında en doyurucusu bu oldu hatta gece sadece bir adet portakal yedim o da listemde olduğu için yoksa sabah kalktığımda bile hala toktum. 

Bir daha ki pratik hızlı yemek tarifinde buluşuncaya dek sizden de gelecek tarifleri bekliyorum. Aman diyim çok zor olmasın beni afakanlar basıyor gram hesabı yaparken, ayarım kaçıyor =) 

Sevgiler

8 Şubat 2014 Cumartesi

KIRMIZI PANCAR GÖREN MASUM KUĞU


Dün biraz alışveriş biraz spor biraz çalışmayla, yani hepsinden azar azar right in to the middle gibi geçti. Ortaya karışık. Daha önce yeni tanıştığım sebzelerden bahsederken pancarı da eklemiştim. Göztepe-Erenköy arası benim çocukluğumun pazarı kurulmaya devam ederken bu sefer büyümüş halimle gitmeye karar verdim. Pazar'ın şanıymış pazarlık onu bizzat gördüm. Kadınların ev ekonomisine katkıları inanılmaz. Marketten falan almaya gerek yokmuş, asıl sebze meyve pazarda olanmış. Benim ki biraz turistik amaçlar taşısa da aldığım pancar ile birden çok şey yaptım, ekonomimize sağlam katkılar sundum. Yemek konusunda bir adım daha atlamış bulunmaktayım, şimdiki uğraşım; sağlıklı gıdalarla sofralar. 

Pazardan alışveriş yapmanın elbette zor yanları var, bir kere sağlam matematik bilmen lazım. Yan tezgahtaki fiyatı aklında tutman için de hafızanın kuvvetli olması lazım. Ben bir daha ki profesyonel denememi annemle yapmaya karar verdim, bu işte usta olmak için pratik gerekiyormuş. Şaka falan değil baya ciddi bir iş pazardan alışveriş yapmak.

Neyse bizim nevaleyi doldurdum geldim. İçinde en merak ettiğim sebze olan pancarı aldım. Soydum bir kaç kez yıkadım azıcık sirkeli suda beklettim. Sonra bunları temiz bir tencereye alıp üzerine içme suyu koyarak kaynattım. Suyun rengi vişne oldu, pancarlar da yumuşayınca aldım ocaktan biraz soğumaya bıraktım. Yarısını dilimledim zeytin yağı ve limon birazcık deniz tuzu ile konserve olarak satılanlar gibi oldu. Salataların üzerine konabilir hatta cam kavanozda bir hafta kadar saklanabilir fazlası.

Diğer yarısını rendeledim, sarımsak zeytin yağı limon tuz ve biraz süzme yoğurtla karıştırdım. Bence efsane bir meze oldu. Bu da yaklaşık 5 gün saklanabiliyor. Yoğurt burada işi bozan taraf çünkü.

Suyunu süzgeçten geçirip içine biraz limon suyu eklenip kavanozlara konulunca yeni meşrubatımızı elde etmiş oldum. soğutup bu minik limonata kavanozlarımda servis yaptım. Biraz süsleme eklerseniz çocuklar bile bir ihtimal severek içebilir. Pancarın faydaları çokmuş ama biraz tatsız bir sebze gibi görünüyor dışarıdan o yüzden evimize yeni yeni girebildi. 

Ben spordan sonra salatamın üzerine biraz yaptığım dilimlenmiş pancar biraz da peynir ilave ettim. Tam bir öğün işte, daha ne kadar sağlıklı olabilir?

Tansiyona, saç dökülmesine, ürtikere, karaciğer hastalıklarına, mide ve bağırsak sorunlarına birebirmiş. Benim değil uzmanların lafı bu. 

o salatanın içerisine biraz da taze zencefil rendeleseydim sanırım 100 yaşımı görmeyi garantileyecektim. Kısmet akşama artık.


Sevgiler

7 Şubat 2014 Cuma

KEDİLİ BİR MÜZİKALE GİDEN KUĞU: CATS


Eeee biz Broadway'e gidemiyorsak o bize gelsin dedik

Müzikallerden Cats'i seçtik
izledik.

Neden bu kadar önemli ve özel bir oyun olduğunu izlediğimde anladım. Öncesinde güzel bir yemek (sırf bunun için öğlen öğünümü salata ile geçiştirdim, bedelini ödedim) eşim ve  B. ile sohbet kahve derken attık kendimizi salona. Aylar öncesinde almıştık biletleri ama sanırım herkes bizim kadar erken davranmış. Baya doluydu salon hatta belki full bile olabilir ki biz haftaiçi gittik, haftasonunu tahmin edemiyorum.
Mümkünse izleyin, hayalgücünüz tavan yapsın
asrın en güzel müzikal örneklerinden birini görmeden geçmeyin. 09 Şubat'a kadar devam ediyor.


Müzikalle ilgili bilgiyi Zorlu PSM'nin sayfasından okuyabilirsiniz ya da ben yazabilirim =)

Cats, Andrew Lloyd Webber’in, T.S Eliot’un 'Old Possum’s Book Of Practical Cats' adlı kitabından uyarlayarak bestelediği bir müzikaldir. Müzikal, çok bilinen Memory şarkısını da bütün dünyaya tanıtmıştır.
Müzikal ilk kez 1981’de West End’de, ardından 1982’de Broadway’de oynanmıştır. T.S Eliot'ın "Yetenekli Kediler" adlı şiirinden esinlenerek yazılmıştır. İki müzikali de Trevor Nunn yönetmiş, koreografileri ise Gillian Lynne tarafından hazırlanmıştır. 

Müzikal, başta Laurance Olivier ve Tony Ödülleri- En İyi Müzikal olmak üzere sayısız ödül kazanmıştır. 
Bugüne kadar 300'den fazla şehirde, 50 milyondan fazla kişi tarafından izlenen, ilk kez 1891'de Londra'daki West End'de, 1982'de de Broadway'de izleyici ile buluşan müzikal, Londra'da 20 yıl boyunca sahnelendi.

Müziğin, dansın, şiirin, hayallerin, tiyatronun ve aşkın "mükemmel" uyumunu içinde taşıyan Cats, en iyi müzikal ve en iyi yönetmen dalları dahil olmak üzere Broadway'de 7 kez Tony Ödülü'nü kazandı. Olivier Award en iyi müzikal ödülü ve en iyi orijinal kadro kategorisinde de Grammy ödülü bulunan Cats, 2008 yılında İngiltere çapında kapalı gişe oynadı.


Sevgiler


5 Şubat 2014 Çarşamba

DOSTLUK, DAVET ve ÖTESİ

 Arkadaşlarla geçirilen bir akşamdan daha keyifli bir şey varsa o da muhtemelen geçirilen 1 tam gündür=) Sevgili dostum N ve S'nin yeni evlerine ziyarete gittik geçen akşam. N. ile dostluğumuz baya eskilere dayanıyor şöyle ki; ben henüz, baya küçük, okul talebesi olmuşum ve yeni okulun ilk gününde servisi bekliyorum annemle (düşünün o kadar küçüğüm) yan binanın önünde de bir anne kız gördük, baya aynı forma üstümüzde. Sonra anneler konuşunca aynı okulda hatta aynı yaşta ve serviste olduğumuzu öğrendik. Böyle başladı dostluğumuz ve artı bir H. eklenince tam olduk. Derken lisede aynı sınıfa geçtik, diğer yaşıtlarımız tenefüste yürüyüşe çıkarken biz atölyede çılgınlar gibi resim yapardık, konferanslara yarışmalara giderdik. Birbirimizde kalırdık, birbirimize not yazdığımız defteri her tenefüste el değiştirirdik, sabaha kadar bıdır bıdır konuşup şafak sökerken uyuya kalırdık. İnanılmaz güzel ve besleyici bir dostluktu bu. Hani insan yalnız hisseder ya dertlendiğinde kendini, ben yaşamadım hiç bunu hep yanımda iki candostum vardı. Böyle, baya ergen takıntılarımda saatlerce nasihat verdiler, yahu insan o dönem kendinden sıkılıyor bırak başkasını dinlemeyi, nasıl katlandık bu sürece hiç hatırlamıyorum=). Herkesin hayatı farklı yönlere gitti; birimiz İtü birimiz Koç birimiz Galatasaray'da okumaya başladık,iyi bölümlerde iyi burslarla, o kadar konuşmaya gırgıra nasıl kazandık bu okulları hayret.

Hayatlarımız farklı yönlere gitti ama biz kopmadık birbirimizden, tenefüs kadar sık olmasa da yine hep bir şekilde o geçen zamanın telafisini yaptık, böyledir gerçek dostluklar zaman geçer bir şeyler yaşanır ama yanyana gelinince kaldığı yerden devam eder her şey. Değişimler garipsenmez, yenilikler kutlanır ve iyi günler daha iyi olur. Dostluğun sadece kötü günde belli olduğu gibi kalıplaşmışın dışında şeylere de inanırım ben, eğer bir insanın iyi ve mutlu gününde en az onun kadar sevinip heyecanlanabiliyorsan hatta mutluluğunu perçinlemek için elinden geleni yapacak isteği buluyorsan içinde çok değerli bir şeye sahipsin demektir, saf sevgi. Neyse efendim bu kadar nostalji yeter, eski defter gibi kokuttum blog'u. 

İşte geçen akşam N'nin ve yıllanmış dostumuz damadımız S'nin evine yemeğe davetliydik. Ben, eşim, H., B. ile kalabalık bir misafir ekibi olup tuttuk evin yolunu. Yahu bizim ufaklık bir hamarat olmuş, yemekler yapmış, sofrayı süslemiş gözlerim doldu. Hemen çılgınlar gibi fotoğraf çekmeye başladım. Keyifli bir sohbet yemek kahve derken bir baktım bizim grup yine lisede olduğu gibi ülke gündemine dair siyasi içerikli bir tartışmanın içerisinde ve saat haftaiçi bir davet için oldukça ilerlemiş. N'ye yemek konusundaki deneyimlerini paylaşması için bir blog açamasını tavsiye ettik zira baya enteresan ve özel yemekler konusuna eğilmiş. Kimse bu sanattan mahrum kalmamalı.=)

Başlangıçta restoranlarda verilen ve asla gözü doyurmayan, sadece ceviz ve üzümle bolmuş gibi gözüken peynir tabaklarını kıskandıracak cinsten bir palet vardı. Yanında damadın güzel seçimi bir şarap =)

Zeytinyağı tabağı, portakallı peynirli salata ve misss kokulu zeytinli ekmekler.,

Biz bir gömdük kendimizi bunlara içeriden pizza geldi. Hazır pizza ve ev yapımı pizza arasında ne fark var derseniz, inanılmaz bir fark varmış onu anladım. Bu pizzaysa o yediklerimiz başka bir şey kesinlikle.

Arkasından tavuk sarma ve fırında baharatlı patates derken ağırlığını taşıyamayanlar aramızdan ayrılarak masadan aşağı patır patır döküldü.

Son vuruş olarak magnolia ve kahve ikilisini alınca herkeste bir hoşluk bir melek hali, böyle yüzümüzde nur varmış gibi olduk. 

Bunları hem biraz N'yi yaptıklarını paylaşmaya teşvik olsun, hem bir davette neler servis edilebilir bir fikir olsun hem de şahane bir akşam yaşadım onu paylaşmış olayım diye yazdım. Bazen bu tip aktiviteler insanı yaşama daha çok bağlıyor ve enerjisini yükseltiyor. Mümkünse evde tek başınıza oturmayın, soyutlanmayın, açın telefon gelsin sevdikleriniz. Sohbet muhabbet, azıcık sarılma, inanın ki hayat bambaşka bir renk alacak.

Sevgiler, Güzel Dostluklara





3 Şubat 2014 Pazartesi

DIŞARIDAN MAŞALLAH, İÇERİDEN HAY ALLAH!


Daha önce yazdığım yazıda bahsetmiştim, doktora gidip testler yaptırdığımı ve sonuçlarını en kısa zamanda haber vereceğimi.

Geçen cuma sonuçlarımı almak ve bunun üzerine tedavimi planlamak için doktoruma gittim. Dış görünüşümün maşallahı var ama içeride ne metabolizma kalmış ne vitamin ne kanda demir, sıfırı çeken haylaz lise talebesi olarak girdim sömestr tatiline. Kendi yaptığım şeker ölçümlerine ve laboratuvar sonuçlarına bakarak ciddi oranda bir insülin direncim olduğunu söyledi. Efendim insülin direnci olunca ne oluyormuş onu da anlattı; sabah yorgun uyanmak, halsiz olmak, sık acıkmak, doymak bilmemek, yemekten hemen sonra uykunun gelmesi veya kısa süre sonra yine acıkmak, tatlı krizleri ve hatta karbonhidrat krizleri, yağlanma, metabolizmanın yavaşlaması. Eee annem ben bunların hapsini yaşıyorum ve bunları yaşarken nasıl olur da kilo verebilirim ki zaten? Bu sorunun en belirgin özelliği ise göbek bölgesinde yağlanma, aşırı kilo artışı ve daha çok tatlı karbonhidrat isteği. Bunlar siz de mevcutsa hemen bir doktora başvurun bence çünkü tek başına atlatılamayacak kadar ilerlemiş bir direnç varsa zaten kilo vererek o direnci kırmanız çok çok zor. İmkansız değil elbette ama çok zor. Efendim bu sorunum için bir ilaç tedavisine başladık ve özellikle karbonhidrat tüketimini düşürmem gün aşırı 1 saat hafif tempolu yürüyüş ile desteklemem konusunda anlaştık. 

Vitamin H diye bilinen biotin'de ciddi bir eksiklik tespit edildi. Saç dökülmesi tırnak kırılması ve deride sorunlar yaratan bu vitamin aynı zamanda enerji düşmesine de sebep olabiliyormuş. Bu vitamini toparlamak için takviyeye başladık. Özellikle çok gür olan saçlarım son bir yılda oldukça azalmıştı, bu durum beni çok mutsuz etse de dönemseldir diye düşünmüştüm ama değilmiş.

Tiroid hastası olan herkes gibi bende sabah uyanır uyanmaz ilacımı içerek güne başlardım, ilaç dozumun yeterli olduğu konusunda karar kılmıştık ama her 6 ayda bir kontrolü kaçırınca baktık ki TSH değerim istemediğimiz kadar yükselmiş. Hipotiroid hastaları kilo veremez diye bir olgu yok özellikle ilaç dozu iyi ayarlanırsa sorunda olmaz ancak ben ihmalkarlık yaptım, aman siz yapmayın sık sık kontrol ettirin.

Ve son olarak Ferritin yani bize güç veren Temel Reis gibi güçlü enerjik ve sağlam olmamızı sağlayan demir. Bu konuda da sınıfta kaldım maalesef. Ve ödül olarak iğne oluyorum her 3-4 günde bir. Amannn sormayın ben ki iğneden korkmam çekinmem, vurulduktan sonra vurulan bölgeden bacağa kadar out of order =)  Özellikle kadınlarda yaşanan bu eksikliğin baş ağrısı, halsizlik ve üşüme ile ilişkilendirildiğini okumuştum ki gerçekten son zamanlarda aşırı yorgun ve bitkin hissediyordum. Onu da çözecek olmanın çocuksu heyecanı var içimde, ohhhh miskinlik kaybolacak gelecek enerjik dinç günler. Araştırmalarım esnasında özellikle Türk kadınlarının demir eksikliği ile ilgili yaşadıkları sorunları gördüm ve neden bizde bu kadar sık rastlanan bir durum diye düşünmeye başladım ki muhtemelen et ve yoğurdu birlikte tüketmemizin, yemeklerden hemen sonra veya o sırada içilen siyah çayın sebep olabileceği ile ilgili yazılar okudum. Eeee biz demir deposu diye ıspanak yiyoruz ama ona da yoğurt döküyoruz. Sizin anlayacağınız hatalar bir yaşam şekli halini almış. Aslında ben çok çay içmem ama kırmızı et yediğim de pek görülmemiştir.

Benden de bir katkı olsun diye araştırdığım demir içeren besinleri sizle paylaşmak istedim;
Pekmez
Kırmızı et
Kuru üzüm
Yumurta
Demir içeren yiyecekle birlikte C Vitamini içeren yiyecek (Portakallı Bonfile falan mı yapsak)
Koyu yeşil yapraklı sebzeler
Kuzu eti
Ciğer
Baklagiller
Ceviz
Yulaf
Balık Balık Balık 

Demir içeren besinlerle birlikte süt ve türevleri tüketilmemeli veya bir saat önce-sonra tüketilmeliymiş. Hatta demir ilacı kullanımı da aynen bu şekildeymiş. Ancak elbette bunlar profesyonel bilgiler değil, doğru tanı ve tedavi için doktorun kapısını çalmak gerekli, ihmal ettiğimiz herhangi bir belirtinin altında ciddi sebepler olabilir.

Benim sağlık ile ilgili yaşadığım sorunların, hedefime ulaşmakta beni geriye çeken durumları araştırıp öğrendim ve doktorum hem beni bilgilendirip hem de motivasyonumu geri kazandıracak açıklamaları ile tedavime başladı. Bundan sonrasının daha kolay ve sağlıklı olacağından şüphem yok. 

Sağlık dolu haftalar dilerim