30 Eylül 2013 Pazartesi

DİZİ DİZİ İNCİYİM, SEYİRCİLİKTE BİRİNCİYİM


Bugün bir değişiklik yapıp haftasonu bizi bazen eve kitleyen, bazen  haftaiçi bir an önce akşam olsun da diziye devam edelim dedirten yapımlardan bahsedeceğim. Boş zamanda elimizi oyalamak için atıştıracak bir şeyler aramak yerine hayalgücümüzü harekete geçirecek bir kaç sahne izlemek bence hiçte fena bir fikir değil.

Ev yapımı naneli limonata & tavada yağsız tuzsuz popcorn  veya yeşil çay &kuru meyve ikilisi hazırsa buyurun tavsiye listeme;

23 Eylül 2013 Pazartesi

BİRİCİK VE EŞSİZ BENLİĞİMİZE SELAM OLSUN A DOSTLAR!


Tatilden bir kare geçti bu sabah elime, nasıl bir şevkle ve sevgiyle çektiysem zifiri karanlıkta dev palmiyeyi görüntüleyebilmişim. Her sabah enteresan bir yeşillik kokusu içinde uyanmanın efsane keyifli bir hadise olduğunu tahmin edebilirsin. Gerçi yol, köprü, avm, toplu konut derken özümüzden çıkıp robotik yaşamlar sergiliyoruz ama benim hala baya parlak bir umudum var yarında dair. 4 farklı katmandan oluşan bir palmiye, en altı kırçıllı, ortası yaprak gibi üstüste, üstü dikenli tel gibi salkım saçak ve yaprakları oldukça görkemli ve uzun. Aslında tek bir canlının bunca farklılıklarıdır onu diğerlerinden özel ve biricik kılan. Biz insanlar gibi, parmak izlerimiz gibi, biricik, farklı ve tüm o farklılıklarıyla güzel. Dünyada sadece tek bir renk olsaydı mesela her şey beyaz, hiç bir şey göremezdik, bomboş bir tuval gibi sonsuz ve hiç olurdu. Kendinizde kızdığınız, beğenmediğiniz, kusur diye adlandırdığınız her şey bir renk aslında. Benim şu selülitlerim bile bir renk aslında, ne rengi olduğu konusunda emin olmasam bile morciverte yakın olduğunu hissediyorum. Derin ve hüzünlü bir mevzu bu. Daha sonra uzun uzun konuşulur, o da bir konu başlığı nede olsa. Şimdilik; bir palmiye gibi heybetli, göz-alıcı, farklı, biricik ve eşsiz benliğimizle tanışmaya devam...

21 Eylül 2013 Cumartesi

KUĞU'NUN MİSKİN AĞUSTOS BÖCEĞİ HALLERİ VE PAZAR KAHVALTI MENÜSÜ


Aslında bu kadar uzun aralıklarla yazı yazma huyum değildir hatta heyecan içinde ikinci yazıyı yedekler ve hemen paylaşmak için can atarım. Bu sefer mazeretim gerçekten büyük, şimdi şöyle ki, okul iş vs. zamanım baya ufalanmıştı ama yinede bir yolunu bulup yazıyordum, yaz ve tatil rehavetine tutulunca yapmam gerekenler fazlaca birikti, miskin ağustos böceği işte n'olcak! Tam işleri topladim derken uluslararası bir konferans işi çıktı be kuğu kulunuz haldır haldır yazı yetiştirmeye çalış. Mevzu blog yazar gibi arkadaş üslubu olmayınca ve ben bu samimi dile pek alıştığımdan oldukça zorlandım. Koca profesörlerin önünde " annemm boşverin imgedir, semiotiktir bunlar fani, özdür esas olan" diyemeyeceğime göre, kısa süreliğine tüm samimiyetime format attım. O formattan sonra eşime bile " Üstadım bu akşam için şahsi bir arzunuz var mıdır yoksa naçizane bir lokantada mı yesek?" diyecek kıvama geldim. 

Tam olarak eski halime gelmem biraz daha zaman alacak gibi duruyor ancak çılgın sabrınıza sığınıyorum. Bu arada sağlık gibi kavramlarla pek samimi bir ilişki kurma durumum stabil. Hatta pazar sabahı kahvaltı örneğim hemen aşağıda. En sağlıklı yemek evde yenen yemektir mottomla yola devam ederken haftanın en sevdiğim öğünü olan 'pazar kahvaltılarını'da evde yapma kararı aldım  Dışarıya çıktığımızda tutamıyorum kendimi n'apiyim. Her şeye saldıran bir babuna dönüşüyorum, onu da mı yesek bunu da mı denesek, sonrasında bir dondurma mı patlatsak, kahve içmeden eve dönülmeze kadar varan bir şuursuzluk haline bürünüyorum. 

Bende karar verdim artik evde yiyeceğim, mümkünse yemeğimi yanımda taşıyacağım. İki yıllık aile planımızda benim yemekten kıstıklarımla bir eve girmek var, o derece müsrifim yemek mevzuunda, gerisini hayal edin.

Pazar Kahvaltısı Örnek Menü



Menemen candır; bol domates, az charliston, birazcıkk zeytinyağı, 3 yumurta, bir de annem ona ne koyuyorsa ve benle sırrını paylaşmıyorsa ondan. 
Gerçi benim yaptığım da fena sayılmaz ama işte anne menemeni gibi değil. 


Sokak simidi ve tam tahıllı ekmek, biraz sıcaksa ve kokusu evi sarıyorsa; Hoşgeldin Pazar!!!! (1/4 simit = 1 dilim ekmek)


Beyaz peynir (ufak ufak kesilmiş her şey sizi daha az yemeğe teşvik eder, prim benden), Datça zeytini ve armutla tatlandırılmış full organik kızılcık marmeladı (kan yapar, enerji verir, 1 tatlı kaşığı yeterdir, mayhoş tadından ağzın burnun yamuluyor yerken, fazlasına elin gitmiyor zaten).


Sevgiler.

10 Eylül 2013 Salı

SON TOMBİK KUĞU'NUN HAFİF ET SOTESİ


Tarif verme işini pek sevdim, hafif ama hemen yapmalık çok doyurmalık tariflerimden bir yenisini daha sizle paylaşmaktan onur duyarım efendim. Vallahi kendim yaptım diye demiyorum şahane bişi oldu, umarım siz de yapınca beğenirsiniz..

Son tombik kuğu'nun hafif et sotesi




Malzemeler: 
(Ölçü herzamanki gibi dilediğiniz kadar)

Kuşbaşı yağsız dana eti sotelik olsun
Charliston biber
Mantar
Soğan
Baharat
Zeytinyağı
Soyasosu


Zeytin yağını mümkünse wok tavada azıcık kızdırıp soğanı kavur, soğan pembeleşince etleri koy, mühürlermiş gibi sadece iki kere ters yüz et, biraz pişince biber ve 3-4dk sonra mantarları koyup light soya sosunu ekleyip tavanın kapağını kapat. Pişince koku zaten size haber verir. Efendim gerisinin baharatı tuzu süslemesi sizin paşa gönlünüze kalmış, afiyet bal olsun.



6 Eylül 2013 Cuma

SAKİNLEŞİYORUM BEN DE ZAMAN ZAMAN


Hayat tatilden ibaret değil elbette, olsa dünyanın en mutlu insanı falan olabilirdim aslında ama olmadığı gerçeğine çabuk alıştım. Tatildeyken olan oldu, yenen yendi, alındıysa kilo ona da eyvallah. Bu yazımda kilodan bile bahsetmeye niyetli değilim, son zamanlarda rejim beslenme gibi problemlerden daha çok neden bu problemi çözmekle görevlendirildiğim veya neden bu problemi yarattığımı daha çok düşünür oldum. 


Suyun bana ne kadar iyi geldiğini, kendime ayırdığım zamanların gittikçe daha kaliteli hale dönüştüğünü ve organik beslenmenin cildim ruhum tüm dünya üzerindeki olumlu etkilerini fark ettiğim şahane bir tatil geçirdim bu yaz. Kısa sürmesi, tüm görevlerin tamamlanamaması gibi hiçbir düşünce bu tatilin verimliliğinin önüne geçemedi. Bazı durumlar için atılabilecek yeni adımları düşündüm, kurdum, karar verdim. Suda kendime ayna tuttum, itiraf ettim, sakinleştim ve daha çok sakinleşmenin alternatiflerini düşündüm. Zira kafamda minik bir kablo koptuğunda yanımda ötemde kim varsa yakabiliyorum, evet tüm bu sakinleştim söylemlerime rağmen yani bazen kontrol mekanizmam uçup gidebiliyor. Size hiç olmaz mı, başkasına şöyle şöyle yap diye verdiğiniz akılları öyle durumlar olur ki siz yapamazsınız ve bir anda yalancı çoban hikayesine döner ortam. Kendimi mümkün olduğunca tutuyorum ama tutmak getekiyor bazen, suya bağırmak, içine atmamak ama anlatmanın tatlı yolunu bulmak gerekiyor, hala öğreniyorum, hala hata yapıyorum ve eniden öğreniyorum. Bu hiç bitmeyecek bir döngü gibi, öğrenmeye devam ettikçe büyüyorum.

Farkına varınca nerede sorun olduğunu çözüm de daha çabuk çıkıyor karşınıza, yani benim sakinleşmek ve biraz motivasyon eksikliğimi gidermem gerektiğini anladığım andan kısa bir süre sonra film izlemenin,  yürümenin, sakince uzanıp sesleri seslerimi dinlemenin, naneli limonata içmenin, koluma nemlendirici sürmenin bana iyi geldiğini fark ettim. Ufacık, görünmez detaylar detaylar, detaylar içinde debelenen kadınlar ama aynı detaylarda çözümü bulanda nedense o kadınlar. Misssssss.  Vee gülmek, kadına en yakışan ruj olabilir bence, kahkaha kokulu lipstick, gülücük aromalı gloss hayallerim var artık. Bunlar yapılsın yenilik isteniyorsa, hadi yapsınlar bakalım..

Bu arada dışarıda bir yerlerde salata yemeye çalışırken aldığımdan daha çok kalori harcadığımı fark ettim. Marulu ikiye katla çatala sıkıştır, peynir almaya çalış, sosu çok geldi kenara sıyır, rokalar aradan fırlıyor onları yakala derken terliyorum resmen. Hamburger ve pizza gibi hem eline hem bedenine yapışmıyor nede olsa, salata candır hafiftir hafifletir, yemesi zor olsada 'Seni seviyorum Marul!'...

Sevgiler

2 Eylül 2013 Pazartesi

DİZİ DİZİ BÖREKLER, MİSAFİRLER HEP BUNU BEKLERLER...


Tatilden dönmek, şehir hayatına adapte olmak derken kendimi kısa bir süre için kaybettim ama sanırım toparladım. Geçiş dönemi oksijen eksikliği sonucu sersemlediğimi iddia etsem de pek inandırıcı olmadığım gerekçesiyle bir an önce iş başı yaptım ve iş başı yapmışken blog için kendimi affettirecek bir yazı yazdım. Bu sefer tarif =) Uzun zamandır tarif yazmadığımı fark edip gönül almak için kolları sıvadım..

Bir dilim ekmek yerine geçecek bu atıştırmalık çok basit (zor tarif becerebildiğim görülmemiştir zaten). Marketten alınan yufka 4 pizza dilimi olacak şekilde göbeklerden kesilir, biraz süt ile fırçalanan yufka hafif yumuşak bir kıvama gelince iç malzemesi konulur ( ben yağsız lor, dere otu, maydanoz, bebek ıspanak, 1 yumurta ve biraz baharatlı bir iç yaptım). Bildiğimiz paçanga böreği modelinde sarılır, üzerine yumurta sarısı sürülür ve biraz keten tohumu serpiştirilerek yağlı kağıt üzerinde fırına verilir. Evi börek kokusu sarmaya başlamışsa ikramımız hazır demektir, afiyete yiyebilirsiniz efendim.

Not: 2 adet börek, yanında kendi hazırladığınız naneli büyük boy bir ayran ve varsa birazcık salata söğüş  süper bir öğün olur. Misafir gelir telaşıyla yapıp yapıp dondurucuya attığım için börek sarmaktan gına geldi, kırka yaklaştım, ellerim büzüştü. Ne şanslı misafirlerim varmış yahu..

Afiyet Olsun..