31 Mayıs 2013 Cuma

AĞAÇ'A AĞIT ...


Bugün güzel bir yazı yazma hayalim vardı, hatta daha önceden taslak olarak kaydetmiş hafta sonu başlamadan yayınlarım diye düşünmüştüm. Bir parkta koştuğunuzu hayal edin ve özgürce çimen kokularını doğanın mucizesini içinize çekin diye başlayacaktım.Pazar günü için; Fenerbahçe parkı, Beykoz korusu, Kalamış parkı, Yıldız Parkı ve Taksim Gezi diye örnekler verecektim. Müziğinizi takın kulağınıza yürüyün, sadece yürüyün, çimlere basın (çimlere basmanın yasak olduğu ender ülkelerdeniz, çim dediğin bitki ezildikçe parlar yani aslında çimlere bastığınızda kimsenin canını yakmıyorsunuz) negatif her şey üstünüzden akıp gitsin diyecektim ki artık diyemiyorum. Son iki gündür yaşananlardan dolayı hayal bile kuramıyorum. Köprü, Avm, Yol inşaatları için umutlarımızın ve hayallerimizin kesilip yakılmasının üzüntüsü içerisinde yaşananları şaşkınlıkla takip ediyorum. 


Bağdat Caddesinde o kamuflajlı ağaçları bilirsiniz, asker kılığında durur yolun ortasında, kocamandırlar. Öyle ki en sıcak yaz günlerinde bile onun olduğu taraftan yürürsünüz, gölgesi ile serinletsin diye. Ağaçları sevmem çocukluğumdan kalma; ailem kendi haricindeki her canlının da yaşama hakkına saygı duymayı öğretmişti ve bizim evdeki en önemli kural da buydu. Bizim pikniklerde ağaç dalına salıncak kurulamazdı, kolları acır diye ortalığı ayağa kaldırırdık ya da odun ateşinde mangal yakılmazdı neyin odunu o ağacın mı böhüüüüüüüü. Millet sokak köpeklerinden korkup kaçarken biz gizlice Hayta Çetesine süt taşırdık evden. Bir kere üstümüze havladıklarını bile görmedim. Hatta ortaokuldayken içlerinden biri beni servisime kadar her sabah geçirir öyle arkadaşlarının yanına giderdi. Evlendikten, eşşşek kadar adam olduktan sonra da bu durum değişmedi, daha önce ölmüş bu dedikleri ağacımı öperek nasıl canlandırdığımı anlatmıştım, Cadde'ye her gittiğimizde neredeyse bir asker ağaca sarılırım. Yani baya bildiğin böyle gövdesine sarılır öperim. Ortanca kardeşim de alıştı, şimdi bizim en ufak ta yolda durup durup ağaçları öpüyor, ninesi gibi. Çünkü o da biliyor ki yaşaması için o ağaca ihtiyacı var, nefes alabildiği her saniye onların sayesinde. 23 Nisan'da bir ağacın dibine çöp atan çocuğa bağırdı 'pisss çocuuukkkk', çocuk dediği de kendinden en az 10 yaş büyük. Çöpü geri aldırdı ve gülümsedi. Minnettir bu, vefa, daha fazlası değil. 

Şimdi, bırakın ileride çocuklarım olursa onlara, kardeşlerime bile açıklayamıyorum bu durumu. Mesaj atmış Ortanca; Abla ağaçları yakıyorlar, ölecek miyiz? diye, cevap veremedim. Utandım. O nedenle bugün tüm dua ve dileklerimin süresini uzatıyor, nefes alabileceğimiz ve 'yaşayabileceğimiz' bir kentin hayali ile yazımı noktalıyorum. Gölgesinde umuda sarılabileceğimiz ağaçlarla çevrili bir hayatın şerefine. 




Not: 2 hafta öncesine kadar David Harvey - Paris:Modernitenin Başkenti ve Uğur Tanyeli - Rüya, İnşa, İtiraz kitaplarını okuyup bugün kitaplarda öngörülen ve eleştirilen her durumun fiziksel şiddet ile İstanbul'da gerçekleştiriliyor olması beni son derece korkutuyor. Tavsiye ederim hem de 'şiddetle'. Yaşadığımız şehirler sandığımız kadar özgür ve mutlu değiller aslında.



27 Mayıs 2013 Pazartesi

HEY KUĞU KARDEŞ, GERÇEKTEN, KİMSİN SEN?


Aynada gördüğümüz kişi gerçek olsaydı acaba nasıl olurdu da bir gün dünya güzeli bir kadın bir gün çirkin kraliçeye dönüşebiliyor olurduk? Bu nasıl bir hız ve değişim döngüsü olabilirdi? Fastfood zincirinin ruhumuza yansıması gibi bir şey mi bu, 3 dakikada değişir dünya, yanına bir de milkshake lütfen çilekli olsun? 10 Kilo aldığında yada göbeğin çıktığında, dönüştüğünü sandığın insan gerçekten o kadar çirkin ve umutsuz olabilir mi? Yani geçen ay beyaz teniz, parlak gözleri ve pembe yanakların ile hafif edalı ve alımlı kadın nasıl olur da bir anda bambaşka biri oluverir? OLAMAZ. Aslında sen hep güzelsindir ama ruhunla kavga etmekten, bedenini yok saymaktan öyle yorulmuştur ki zihnin ruhun, kabul etmek istemedikçe kötülersin kendini kendine(tipe bak tombik, yuhhh bacaklara bak, bu yağlarla yazın uzun elbise hırkaya talimim, ben aslında başka biriyim bu beden benim değil ben bu şekilde hissetmiyorum). 

Daha önce bahsetmiştim; kendini seversen her şey bir anda değişir ve kolaylaşır, bebek gibi öp kokla iyi davran diye. Aslında sandığın gibi gözükmüyorsun dışarıdan, korkma, beğenmediğin her şey değişebilir, değiştirebilecek kadar güçlüsün, göbeğin mekikle, basenlerin koşuyla, selülitlerin masajlarla ve su ile geçebilir iradeni daha az yeme isteğini biraz inatçılıkla halledebilirsin ama kendine nasıl baktığın veya nasıl bakmak istediğin buradaki esas mesele. İşte tam bunları yeniden yeniden kendime hatırlatırken karşıma çıktı bu video. Alışkanlığım değildir ama o kadar güzel ve zarifçe anlatılmış ki daha önce sizlere bahsettiklerim, paylaşmadan yapamazdım....





Not: Son 3 gündür birazcık azıcık umutsuzluk havaları esiyordu başımın üzerinde. Sonra 'yeniden canlanacağım, daha inançlı olacağım, bize bunu borçluyum'dedim. Bunu kendi kendime 10 kez tekrar ettiğimde tarih 26 Mayıs 2013 saat 23:50'ydi. Bu videoya ise tam 9,5 saat sonra tamamen şans eseri denk geldim. İhtiyacım olan motivasyon aracım oldu. Bir anda çıktım o ruh halinden ve istediğim şekilde daha inançlı ve güçlü hissettim kendimi. Tamamen 'denk' geldi =))) İnandığımız her an bir mucize karşımıza çıkıyor aslında, tesadüflerin altında. Yeter ki onları görebilecek kadar umutlu olalım....


Tesadüflerle Kalın....








25 Mayıs 2013 Cumartesi

TOMBİK MUCİT İŞ BAŞINDA; SAĞLIKLI İÇECEKLER






Ve karşınızda yeni arkadaşım ‘Desmo’. Kendisi özel bir varlıktır zira hem detox hem de smoothie keyfi yaşatıyor bana. Mutfağın ortasında taht yaptım kendisine. Eşim iyice bozduğumu düşünüyor bu içecek mevzusunda, her gün yeni bir lezzetle karşısında çıkıp denetiyorum. Kabul etmem gerekiyor ki hepsinin tadı şahane olmuyor bazen iş kazası da yaşanabiliyor ama telafisini hemen yapıyorum, çilekli muzlu olanı görünce bırak beni yaşadığını unutuyor. O nasıl bir konsantrasyondur öyle, hedefe kitlenmiş içecek deneği.


Yaz aylarının yaklaşmasıyla beni tutuşturan o ateş içimi de tutuşturdu ve hararetten yol kenarında çekici bekleyen beygir gibi dumanlar çıkartmaya başladım. Hal böyle olunca içimi serinletecek ve serinletirken sırf sağlıklı olduğu için tadını beğenmediğim ve doğal olarak yerini tatlı ile değiştirdiğim birçok bitki ve sebzeyi de hüpletmemi sağlayacak bir yöntem aradım. Arayan bulurmuş, ben de buldum ve bu dostumu alıp saflarıma kattım. Aldığım günden beri (6 gün) her saniye gar gar gar bir şeyler karıştırıyorum ev fabrikaya döndü, içeride ağır makine çalıştırıyorum sanki. Bu tip buz kırıcı özelliği olan blenderlar farklı firmalarda mevcut, baya revaçta olduğunu söylemem lazım.

Son keşfim ise ödem atıcı mix. Şahane bir şey oluyor, tadı biraz buruk ama naneli limonata sevenlere tavsiye ederim, tadı baya yakın. Ama yakın yani, aynı demedim, yaptıktan sonra beni anmayın.

21 Mayıs 2013 Salı

TOMBİK KUĞU'DAN YENİ DÖNEM YAZI DİZİSİ: GÜNÜN DETAYI No.1



Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için daha neler yapacağım belli değil, tutamıyorum kendimi =) Kendime özel olarak uyguladığım ne varsa hepsini paylaşmak istiyorum. Bu gönüllü annelik durumu başıma ne işler açacak bekleyip göreceğiz. 

Güncel olarak neler aldım, neler yaptım, neler gördüm?ü içeren bir yazı dizi daha eklemiş bulunmaktayım tombik bloğuma. Yazılarımın yanında minik minik bunları da paylaşmanın daha faydalı olacağına inanıyorum. Yazma sürecinde çalışma ve araştırmalar yaparken arada kendimi de eğitiyorum, yeni şeyler öğrenip deniyorum, sonuçlarıyla birlikte işte hepsi burada. Evet efenim 'Günün Detayı' yazı dizisine başlıyoruz.




Kozmetik dükkanı 1, kırtasiye 2; bu ikisinden birine girdiysem beni biraz zor durursunuz ve muhtemelen her şeyi almak için inanılmaz bir çaba sarfederim, kısa mesafe koşuları yapar karşılaştırmalar ve bahanelerle her türlü istediğim ve gereksiz olan binlerce şey alır çıkarım. Bu sefer durum değişti, hedef odaklı çalıştım; yaz aylarında özellikle kuruyan topuklar için bir krem, ileride elektronik masaj aletini alma umuduyla=) selülite karşı masaj yağı ki içinde birçok adını bilmediğim yağ var, green tea yüz maskesi (yeşil candır demiştim), bir adette çok huyum olamamasına karşın turuncu oje. Oje ile ilgili ilk fikrim enfess olduğu konusunda; rengi, yoğunluğu, kolay sürümü de cabası. Maske de cildimi bir ferahlattı rengini açtı sanırım. Diğerlerinin etkileri biraz uzun vadede görülüyor o nedenle acil bir yorum yapmaktan kaçınmakla beraber bedenine yaptığın her bakım az veya çok olsun iyi geri dönüşler getirir diye düşünüyorum. Özellikle yazın daha çok neme ihtiyacı olan bedeni içeriden su ile, dışarıdan bu tip nemlendirici krem ve yağlar ile desteklemek gerekiyor. Yeter ki zaman ayır.


Not: Makyajla uyumamayı son 2 haftadır alışkanlık edindim. 'Ne olursa olsun o rimeller çıkacak sabaha panda gibi uyanılmayacak ve yüzüne nemlendirici sürülecek' gibi ültimatomlarla baya baya iyileşme sağladım. 

Post-it lerim sağ olsun. Canım canım canım.


20 Mayıs 2013 Pazartesi

TOMBİK KUĞU'NUN DEĞİŞİM MADDELERİ - PAZARTESİ MOTİVASYONU





Bakıyorum da 'ilerleyen yazılarda anlatacağım' dediğim ne çok şey birikmiş, arkası yarına çevirmişim bloğu. Ama söz verdiğim şeyi gecikmelide olsa illa yaparım, örneğin finallerden koşup yamacınıza geleceğim demiştim bakın karşınızdayım =) Kısaca bahsettiklerimi şimdi uzunca anlatacağım ki kimsenin aklında bir tereddüt kalmasın ve ufak tüyolar detaylandırılmış olsun. O zaman; yeni bir başlangıcın şerefine madde madde (mini el kılavuzu misali) neler değişmeli, neler yapılmalı, ben neler yaptım yazayım; yolumuz aydınlansın, Pazartesinin şanı yürüsün. Sizlere de bir ufak fikir olsun. Bakalım değişime karar veren Tombik Kuğu neler etmiş bu zamana kadar.Haydeeee

*Altın Kural: Kavga yok! Bedenine hakaret etmek, üzmek, beğenmemek olamaz, en önemli kuramız bu. Çünkü bunu başaramazsak maalesef devam edemiyoruz. Göbeğim çıktı, bacağım görünmesin etek giyeyim zaten kocaman, yandaki kızın belinin 3 katı oldu benim simitler, surata bak şişti iyice gibi bedenini ve ruhunu küstürecek konuşmalar yasak! Bunun yerine kabul etmek var. Sen ‘bu’sun ve eğer değişmek dönüştürmek istiyorsan bazı şeyleri onlara virüs muamelesi yapma sadece sev, bol bol sev, yüzünü gözünü öp, sarıl kendi kendine, göbeğini okşa. Kalçaların büyükse krem sür sabah akşam, ‘halledicez bebişim, seni de kurtarıcam bu yükten’ de, anne gibi ilgilen bedeninle. Benim ‘kurumuş bu ölmüş bitmiş’ dedikleri çiçeğimi öperek canlandırdım, şimdi bir limon veriyor aklın durur (Bitkiler duymazmışmış yalanın daniskası). Hadi koş aynaya, barışma zamanı.

*Kendine günde 3 dakika ayır; rahatsız edilmeyeceğin sessiz bir ortam oluştur kendine. Mümkünse hafif

19 Mayıs 2013 Pazar

ÇAYIR ÇİMEN KOŞTURTAN POST-IT'lerim BENİM



Söz verdiğim gibi bu finaller ve koşturmaca biter bitmez yanınızdayım. 1 hafta boyunca kendimi eve kapatıp çılgınlar gibi çalıştığım, insanlığımdan çıktığım için dün kendimi bakıma aldım (sevgili çilekeş kuaförüme buradan selamlar, 1 ayın yükünü aldılar omuzlarımdan) ve bugün taptaze geri döndüm. Uzun süre final vs olmadığına göre kişisel bakım ve değişim için hazırım hem de bu sefer full konsantrasyon. 

Daha önce bahsettiğim gibi hayatın küçük ama minik yani bazen görünmeyecek kadar ufacık detaylarını görebilmek bu yoğun tempoda çok mümkün olmuyor. Kendinle çatışmadan gün geçmiyor. Patron bana şunu demişti bir daha bana aynı şekilde davranırsa lafımı söyleyeceğim, sevgilim hödük davrandı bir dahakine küseceğim ama neden böyle yaptı ki ben değersiz miyim, arkadaşlarımdan bazıları doğum günümü unuttu, oysa ben onlara ne kadar değer veriyorum neden beni önemsemiyorlar, belki daha güzel görünseydim vs vs vs. Allahh durum fena. Dertler omzunda, tüm problemler ardı ardına geliyor, bir iyi günümüz olmayacak mı kardeşim bağlamalarında bir garip ezgi olmuşuz. 'Kafanı kaldır bak dünyaya' dedim. Neler değişiyor hayatta, neleri ıskalıyoruz, makyajımızı dahi çıkartamayacak kadar yorgun, salata hazırlamayacak kadar az zamanımız var değil mi? (yemezler ama şimdilik öyle gibi yapalım, çaktırmayın). 

Bazı objeler vardır hayatımızda, hafızamızda yer etmiş, sokakta gördüğümüz anıtlar gibi aynen ya da evimizde sakladığımız salonda ki

16 Mayıs 2013 Perşembe

TOMBİK KUĞU'DAN TOMBİK ARIYA - BİR FİNAL DÖNEMİ İHBARI




Vallaha daraldım, bunaldım, yoruldum.. Ey finallerle uğraşan kardeşlerim arkadaşlarım; sizi anlıyorum, bende aynısından aynısından. Yanınızdayım. Bence bunu bir direnişe dönüştürebiliriz, mekanımız kütüphaneler olsun. Yarın tüm bu curcuna geçip 12 saat uyuduktan sonra Cumartesi yeni yüzümüz, yeni dönemimizin ilk günü olarak karşınızda olacağım. Daha çok paylaşım daha çok iletişim hepsinden daha çok kilolardan daha az. Fena bir geri dönüş bizler için hazırlanıyor, yani ben aslında, ben hazırlık yapıyorum. Beni bekleyin Anacım. 


Öptüm



14 Mayıs 2013 Salı

ŞIMARIK KUĞU'NUN HEDİYE ZAMANI - YAN ETKİLER





Bu yazıyı hiç yazmamam lazım aslında. Yani dükkânı cuma gününe kadar kapatmış olmam okumalarıma gömülüp dünya ile iletişimi kesmem adeta bir bitkiye dönüşmem gerekiyordu, zira beni bekleyen üç adet makalem var. Onları yazmak yerine bunu yazıyor olmak hangi aklın ürünü pek bilemiyorum, resmen akademik intiharın eşiğine koyuyorum kendimi ama yapıyorum bunu evet, pişman değilim. Paylaşmam gereken şeyler oldu, güzel minik hadiseler... Okumalarıma o kadar gömülmüştüm ki baya sağlıksız beslendiğimi gördüm; başımda belimde ağrılar, bir iç sıkışması affedersiniz göbek davul gibi şişti ( artık neden bilemedim =). 



'Yeter yahu, benden daha mı önemli dünyevi işler!' diyerek hemen kendimi attım bahçeye; önceleri biraz pişman oldum, gerildim, iç ses daralttı, ama bir kaç dakika sonra zihnim açıldı, ara sıra başımı kaldırıp ‘yaz geldi yuppi’ diyerek sevindim, okuduklarımı daha çok anlamaya başladım, utanmasam iyi ki bu kadar çok çalışıyorum diyecektim, vazgeçtim. Kendime ödül verdim, minik boy =)) İçim ferah ferah oturdum, yemyeşil bahçede ayaklarımı uzatarak. Sonra düşündüm; bu yoğun ve stresli zamanlarda kendimizi ihmal ederek ne kadar büyük haksızlık ediyormuşuz meğer gün içerisinde bu ufak ödüller ve kaçamaklar hayatı ne kadar renklendiriyormuş. Rica edeceğim böyle ödüller yaparken kimse ‘kaloridir, efenim yağdır, yok içindeki şekerdir?’ gibi sorular sormasın kendine; kızmasın, kavga falan çıkarmasın durduk yere bedeni ile. Çayı şekersiz içiyorsun, salatayı yağsız yiyorsun zaten yeterince sıkı tutuyorsun programını, bir şey olur diye endişe edersen olur, onu da başarırsın. Bu bedenimi şaşırtacak, mutlu edecek, iyi hissettirmek lazım arada hergün yapmıyoruz bunu zaten hıhh, bu gazla metabolizmam bir coşar ki şimdi teyy teyy dediğin anda zaten uçup gider bu süprizlerin 'yan etkileri'. 


Not: Fotoğrafın rengi bile farklı çıktı. Oysa hepsi telefon kamerasının üretimi. Bakışla ilgili bir değişim olabilme ihtimaliNİ seçiyorum ben. 



Kendinizi şımarttığınız bir gün dilerim..


.

12 Mayıs 2013 Pazar

TOMBİK KUĞUNUN ZARİF SULTANI - ANNELER GÜNÜ






Yanımızda olan veya biraz bizi uzaktan izleyen annelerimizin -ki ben kendisinden bloğumda oldukça bahsediyorum, istemsiz- özel günü bugün. Gelecekte anne olacaklar veya anne gibi teyzeler, halalar, dostlar. Değerli kim varsa hepsini sevgiyle kucaklıyorum göbekler izin verdikçe. Ne mutlu ki kocaman bir ailem var ve ne manidardır ki nüfusun büyük kısmı kadın (hediyeden belim büküldü). Bugün güzel bir gün, tatlı bir gün ama sadece hatırlamak ve değer verdiğimizi göstermek için bir günün yetmeyeceğinin kanıtı olan bir gün! 

Bir demet çiçek, yeni sezonda aradığı ama bulamadığı bir parça ve suratımda muzip bir gülümsemeyle kapısında olacağım. Hep ondan mı bekleyeceğim hediye, kutlama, vs. 

Yoğun bir iş tempomuz, yapılacaklar listemiz, arada mesafeler, başka programlar ve hatta kırgınlıklar bile olabilir ama bu anneler günü yahu, insanın kırlarda koşup topladığı çiçeklerden annesine taç yapası gelmeli. Öyle neşeli öyle çocuk...


Tüm annelerin anneler gününü kutlar, ellerinden yanaklarından öperim. En çok kendi annemin, birazcıkta ısırabilirim onu belki. Seni seviyorum Sultanım, iyi ki varsın.

Sevgiler, Mutluluklarr....

11 Mayıs 2013 Cumartesi

YİNE YEŞİLLENDİ TOMBİK DALLARI ( Haftasonu Eki )






Haftasonlarını hep sevmişimdir. Bir de böyle hava parlak, aydınlık ve misss gibi olursa tadından yenmez.


Bugünü diğer günlerden özel yapan durum ise gayet basit; yarın Pazar. Akşam muhtemelen bir program, aktivite veya olası arkadaş gezmeleri vardır ve bol bol yemek fikirleri geçiyordur aklımızda ( aslı'lara gidersek şimdi yemek zorunda kalırım rejimde olduğumu çakar yoksa kesin o kurnaz, sinemada popcorn yerine grisini mi alsam şimdi bozmiyim o kadar başladım, şarap içiyim bence bu gece yoksa kokteyl şeker falan amannnnn), kaldı ki tersini hayal edemiyorum. O zaman sabah ve öğlen için içimizde ki çocuğu şımartma, sağlıklı besleme ve yaza göz kırpma adına bir kaç ufak fikir önerebilirim.



10 Mayıs 2013 Cuma

TRIOLOGY; TOMBİK KADERİN DÖNÜŞÜMÜ - EPISODE 2 ' SU ELEMENTİ '




.... Ve o gün yolumu kolaylaştıracak (daha önce birçok farklı disiplinden gelen profesyonellerden aldığım fikirleri harmanladım) bir değişimin startını verdim… (dırın dırın dırın dırın..)   diye sonlandırmıştım yazımı. Bu arada neler olmuş olabileceğini düşünmek için bir parça pay bırakmak istemiştim sizlere.

İşte Vay Başımıza Gelenler Efenim;


8 Mayıs 2013 Çarşamba

TRIOLOGY; TOMBİK KADERİN DÖNÜŞÜMÜ - EPISODE 1






Her sabah 'bugün az yicemmmm' diyerek başlayıp, akşama günah çıkarttığım çok oldu. Herkesin bu tip günleri vardır emin ama benimki bir yaşam tarzına dönüştü. Her sabah-akşam bir ölçek hatta bazı zamanlar 3 ölçek alıyordum. Bu çelişkiler ilerleyen zamanlarla fazla kilolar ile birleşince adeta bir savaş başladı. İki sene kadar kısa bir sürede (insan lisans eğitimi tamamlayamıyor buncacık zamanda) dönülmez bir akşamın ufkunda buldum kendimi. Aynadaki yabancıya gözlerimi kısarak bakıp ‘yuh be kardeşim haline bak’ diye kızıyordum (halka açık bir zeminde daha kibar konuşuyorum ama kendime daha vahşiydim doğrusu). Kavga ettikçe kendimle daha çok aç hissediyor, bir şekilde atıştırmanın bahanesini buluyordum ve bu kısır döngü beni nefret noktasına getirmekteydi. Sadece kendimden olsa yine iyi baya yanıma yaklaşanı yakarım durumlarında geziniyordum. İşte o nokta var ya, hah işte o nokta kırılma anıdır; işler ya kadayıf gibi salkım saçak olur ya da su gibi durgunlaşır. Ben su elementini seçtim. Evet, hala kafamın içinde konuşuyor iki kardeş ama daha sakinim artık, daha huzurlu. Zor mu? Zor, hem de nasıl. Yılların huyu çıkar mı huyludan? 



Genetik tombik kodlamamı zihinsel kodlamalarla, evrenin sırrı ile veya Newton’la alakası olmayan çekim yasası ile değiştirecek listeler verecek değilim. Havada uçuşan fikirlerden en çok ağzı yananlardanım zira o sebeple taktiklerin her zaman daha kolay çözüme ulaştırdığını acılı deneyimlerimden biliyorum.





2 Mayıs 2013 Perşembe

YİNE YAZ GELDİ, YİNE TUTUŞTUM TABİ BEN. KOŞ KUĞU KOOOŞŞŞŞ!!!!




Niye bu kadar ara verdim, özrüm nedir , kabahatimden büyük müdür, bu sefer ne enteresanlıkla açacağım başınıza? Bunların hepsinin cevabını vermeye hazırım, vereceğim de söz. Şimdi işin ortasından dalayım ben, önümüzdeki günlerde başını sonunu detaylı anlatacağım.

Yine yaz geldi yine tutuştum tabi ben.


Yıllarca aynı masal. 
Ver al kiloları ver al.


Arkadaşım bir insanın kaç beden kot pantolonu olabilir. Kaç kişi yaşıyor bünyende; 8 mi, 9 mu? Bu kadar kıyafetin varken neden her gün neredeyse aynı şeyleri giyiyorsun? Hayatında ki istikrarı bedeninde nasıl sağlayamazsın? Yo-yo dedikleri şey; tam olarak benim ruh halimin bedenime yansıması ve sonucunda ortaya çıkan görüntü. Sağlayamıyorum işte, yetilerim bozuk, hatalı kodlama, genetiğim sıkıntılı. Evet yaptım dukanı ohh mis, yemedim yedirdim içmedim içirdim. Baya uğraştım. Kilo da verdim. Hatta bahsettiğim o ilk zamanlarıma geri döneceğime kendimi oldukça inandırmıştım. İyi de gidiyordum. Çevremdekileri etkiliyor onların da zayıflamasını sağlıyordum. Bildiğin tarikatımsı bir hale gelmişti sağlıklı beslenme durumumuz. Proteine boğdum kendimi ama işin sonunda yine fayda etmedi.